1- Tebligatın usulsüz olması halinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde tebliğ edilerek istinaf veya temyiz süresinin beklenmesi ile istinaf veya temyiz dilekçesinin karşı tarafa tebliğ edilmesi gerekir.

2- Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 35. maddesinin ğ fıkrasına göre tebliğ mazbatasında tebliğ memurunun adı soyadı ve imzasının yer alması gerekir. Taraf isimlerine çıkartılan gerekçeli karar tebliğinde tebliğ edenin adı-soyadı ile kaşesinin bulunmaması halinde tebligat usulsüzdür. Gerekçeli kararın 7201 sayılı Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde davacı ve davalıya tebliğ edilmesi şarttır. Aksi durumda kesinleşmiş bir karar bulunmamaktadır.

3- Tebligat Kanunu’nun 12. maddesine göre hükmi şahıslara tebliğin salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise yalnız birine yapılır. Aynı Kanun’un 13. maddesine göre de tebliğ yapılacak bu kişiler her hangi sebeple mutat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacakları bir halde oldukları takdirde tebliği orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. 25.01.2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik Hükümlerine göre kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde görev itibariyle tebligatın muhatabı olan tüzel kişinin temsilcisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu tür işlerle görevlendirilmiş bir kişi olması gerektiği, bu kişilerin de bulunmaması halinde bu hususların tebliğ evrakına yazılarak tebligat, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır.

4- Tebligat hukukta çok önemli olup mahkeme kararlarının işlerlik kazanmasını sağlamakta, taraflara iddia ve savunmaları ile delillerini ortaya koyma imkânı sunmakta ve taraflara kararları denetim makamlarına aktarma hakkı tanımaktadır. Adil bir yargılama ancak usulüne uygun tebligatların yapılması ile mümkündür. Hukuk Genel Kurulunun 14.12.2011 tarih ve 2011/21-882 esas, 2011/767 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Tebligat Kanunu’nun 13. maddesinde, kendisine tebligat yapılacak şahısların derecelendirildikleri görülmektedir. Bir kere hükmi şahıslar namına kendilerine tebligat yapılabilecek salahiyetli mümessiller mutat iş saatlerinde iş yerlerinde bulundukları ve o sırada evrakı bizzat alacak durumda oldukları takdirde memur ve müstahdemlere tebligat yapılamaz. Saniyen, memur veya müstahdemlere tebligat yapılabilecek hallerde de, önce kendisine tebligat yapılacak şahsın, şirketin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle muhatap hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen veya evrak müdürü gibi esasen bu işlerle tavzif edilmiş bir kimse olması, böyle bir kimsenin bulunmaması halindedir ki (bu durum tebliğ mazbatasına dercedilmek suretiyle) o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme tebligat yapılabilir. Daha önce kendisine tebligat yapılması gereken kimselerin bulunmadıklarını veya tebligatı bizzat alamayacak durumda olduklarının ispatı bakımından mazbatada yer alacak kayıt bilhassa önemlidir[1].

5. Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre yapılmış olması halinde tebliğ memurunun, Tebligat Yönetmeliği’nin 30 ve 31. maddelerindeki koşulları araştırmasına gerek yoktur. Zira muhatabın adreste bulunmaması halinde, bunun nedeninin araştırılması ve tevziat saatinden sonra adrese dönüp dönmeyeceğinin tespit edilmesi gerçek kişiler yönünden zorunlu olup, hükmi şahısların sıfatı ve niteliği itibari ile böyle bir araştırmanın yapılmamış olması, tebligatın usulsüzlüğü sonucunu doğurmaz. Ancak, Kanunun 21/1.maddesine göre tebligat yapılması halinde, tebliğ memuru, tebliğ evrakını tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de, mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. Öte yandan TK’nun 32. maddesi gereğince, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih tebliğ tarihi olarak kabul edilir[2].

6- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.02.2022 tarihli ve 2019/16-573 esas, 2022/119 Karar sayılı ilâmında da bahsedildiği üzere, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11/1. maddesinin son cümlesi ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 35/2. maddesi gereğince sanığın yokluğunda verilen hükmün müdafiden başka sanığa da ayrıca tebliğ edilmesinin gerektiği, ancak sanığa kararın tebliğ edildiğine dair dava dosyasında herhangi bir tebligat belgesine rastlanılmadığından, 28.06.2021 tarihli kararın sanığa usulüne uygun olarak (sanığın cezaevinde olması hâlinde cezaevinde bizzat kendisine okunup anlatılmak suretiyle tebliği, aksi hâlde sanığın ifadesinde bildirdiği son bilinen adresine MERNİS şerhi yazılmaksızın kararın tebliği, bu adrese de tebliğ yapılamaması hâlinde güncel MERNİS adresine tebliğ yapılmak ve gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 5271 sayılı Kanun’un 295/1. maddesinde belirtilen sürede gerekçeli temyiz dilekçesinin sunulması, aksi takdirde temyiz isteminin reddolunacağı” ihtarı da belirtilmek suretiyle) tebliğ edilerek, tebliğ – tebellüğ evrakının ve hükmü temyiz etmesi durumunda temyiz dilekçesinin dava dosyasına eklenmesi ve bu durumda ileri sürülen yeni temyiz istemleri hakkında ek tebliğname düzenlenmesinden sonra dava dosyasının, geri gönderilmek kaydıyla, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 30.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi[3].

7- Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca; Uzlaştırma işlemlerini gerçekleştirmek üzere kendisine dosya tevdi edilen uzlaştırmacının öncelikle uzlaştırma teklifi yapılacak ilgililere telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle uzlaştırma teklifi yapmak üzere çağrı yapması, şayet belirtilen şekilde çağrı yapılamaz ise bu defa uzlaştırmacının ilgili savcılık nezdinde kurulmuş uzlaştırma bürosundan uzlaşma teklifi yapılmasını talep etmesi gerektiği, böyle bir taleple karşılaşan büronun da muhatabına ulaşamaması durumunda öncelikle muhatabın bilinen son adresine tebliğ yapması, tebligatın iade gelmesi durumunda bu defa muhatabın Mernis adresinin bulunması halinde 7201 sayılı Kanun’un 21/2. maddesi gereğince işlem yapılması, Mernis adresinin bulunmaması halinde ise önceden usulüne uygun olarak tebliğ yapılmış adresi var ise o adrese anılan Kanun’un 35. maddesine göre tebliğ yapılması, böyle bir adres de mevcut değil ise ilanen tebliğ yapılarak tebligat işlemlerinin sonuçlandırılması gerektiği, dava konusu olayda, uzlaştırmacı tarafından, sanığın yargılama aşamasında bildirdiği, bilinen son adresine tebligat yapılmadığı anlaşılmakla, öncelikle usulüne uygun olarak tebligat yapılması, tebligat işlemlerinden sonra uzlaştırma raporu düzenlettirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir[4].

8- 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. madde bir ve ikinci fıkrasının, “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntemin benimsenmiş olması karşısında, öncelikle bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise MERNİS adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, 7201 sayılı Kanun’a göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun’un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından tebligata 7201 sayılı Kanun’un 23/1-8 ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkânsızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerekir[5].

9- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 294. ve 295. maddelerinde belirtilen şekilde temyiz nedenleri sunulmaması nedeniyle, sanığa temyiz nedenlerinin bildirilmesi ihtarını içeren tebligatın, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun (7201 sayılı Kanun) 10. maddesi uyarınca, öncelikle muhatabın beyan ettiği en son adrese Merkezî Nüfus İdare Sistemi (MERNİS) şerhi olmadan yapılması, bu adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilerek, 7201 sayılı Kanun’un 21/2. maddesine göre MERNİS şerhi bulunan tebligatın bu adrese yapılmasında zorunluluk bulunmasına karşın, sanığın bildirdiği son adresine yapılan tebligatın sanığın adreste tanınmaması nedeniyle iade edilmesinden sonra 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca yapılan tebliğ işlemi geçersizdir[6].

10- Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının bir parçası olarak etkin başvuru yolu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13 üncü maddesi ve 5271 sayılı CMK’nın 34/2. maddesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11/1. maddesinin son cümlesi ile 5271 sayılı CMK’nın 35/2-3 maddelerindeki düzenlemeler ve müdafi ile vekil arasındaki farklılıklar da gözetildiğinde, sanık ve müdafiinin yokluğunda verilen hükmün müdafiden başka, kamu davasının tarafı, süjesi, cezanın sorumlusu kısacası ilgilisi olan sanığa da ayrıca tebliğ edilmesi gerekmektedir. Sanık ve müdafiinin yokluklarında verilen ve 11.06.2018 tarihinde sanık müdafiine usulüne uygun şekilde tebliğ edilen hükmün, 5271 sayılı CMK’nın 291/1. inci maddesinde belirtilen iki haftalık yasal temyiz süresinde temyiz edilmemesi sebebiyle 27.06.2018 tarihinde kesinleştiği, ayrıca sanığa tebligat yapılmadığı anlaşıldığından; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.02.2022 tarihli ve 2019/16 – 573 Esas, 2022/119 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere hükmün, “kararın içeriği hakkında bilgi sahibi olmayı ve müdafinin kusurlu davranışı ile kanun yoluna başvuru süresini geçirmiş olması halinde eski hale getirme imkânı olan” sanığa 7201 sayılı Kanun’un 11/1. maddesinin son cümlesi ve 5271 sayılı CMK’nın 35/2-3 maddeleri uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının sanığa usulüne uygun şekilde tebliğ edilip tebligat mazbatası ve/veya tebliğ-tebellüğ belgesi ile temyiz dilekçesi sunması halinde, dilekçesi de eklenmek suretiyle ve temyiz istemi hakkında görüş bildiren ek tebliğname de düzenlenip gönderilmek üzere; dava dosyasının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 24.04.2025 tarihinde karar verildi[7].

11- Yurt dışında bulunan kişiye yapılan ilanen tebligat geçersizdir. Nitekim Yargıtay’ın yurt dışında bulunan Türk vatandaşına yapılacak tebligata ilişkin bir kararında şöyle denilmektedir; “7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 25. maddesinde yabancı memlekette tebligat usulü şu şekilde düzenlenmiştir; “Yabancı memlekette tebliğ o memleketin salahiyetli makamı vasıtasıyla yapılır. Bunun için anlaşma veya o memleket kanunları müsait ise, o yerdeki Türkiye siyasi memuru veya konsolosu tebligat yapılmasını salahiyetli makamdan ister.

Yabancı memleketlerde bulunan kimselere tebliğ olunacak evrak, tebligatı çıkaran merciin bağlı bulunduğu vekâlet vasıtasıyla Dışişleri Bakanlığına, oradan da memuriyet havzası nazarı itibara alınarak ilgili Türkiye Elçiliğine veya Konsolosluğuna gönderilir.

Şu kadar ki, Dışişleri Bakanlığının aracılığına lüzum görülmeyen hallerde tebligat evrakı, ilgili Bakanlıkça doğrudan doğruya o yerdeki Türkiye Büyükelçiliğine veya Başkonsolosluğuna gönderilebilir. “Siyasî temsilcilik aracılığıyla yabancı ülkedeki Türk vatandaşlarına tebligat” başlıklı 25/a maddesi ise; “Yabancı ülkede kendisine tebliğ yapılacak kimse Türk vatandaşı olduğu takdirde tebliğ o yerdeki Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğu aracılığıyla da yapılabilir. Bu hâlde bildirimi Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğu veya bunların görevlendireceği bir memur yapar. Tebliğin konusu ile hangi merci tarafından çıkarıldığı bilgilerinin yer aldığı ve otuz gün içinde başvurulmadığı takdirde tebliğin yapılmış sayılacağı ihtarını içeren bildirim, muhataba o ülkenin mevzuatının izin verdiği yöntemle gönderilir. Bildirimin o ülkenin mevzuatına göre muhataba tebliğ edildiği belgelendirildiğinde, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna başvurulmadığı takdirde tebligat otuzuncu günün bitiminde yapılmış sayılır. Muhatap Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna başvurduğu takdirde tebliğ evrakını almaktan kaçınırsa bu hususta düzenlenecek tutanak tarihinde tebliğ yapılmış sayılır. Evrak bekletilmeksizin merciine iade edilir. Bu maddeye göre kazaî merciler tarafından çıkarılacak tebligatta, tebliğ evrakı doğrudan o yerdeki Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna gönderilebilir.” şeklindedir. Anılan Kanunu’nun 28. maddesinde ise “ilanen tebligata ilişkin şu hükümler yer almaktadır: “Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır. Yukarı ki maddeler mucibince tebligat yapılamayan ve ikametgâhı, meskeni veya iş yeri de bulunamayan kimsenin adresi meçhul sayılır. Yabancı memleketlerde oturanlara ilanen tebligat yapılmasını icap ettiren ahvalde tebliği çıkaran merci, tebliğ olunacak evrak ile ilan suretlerini yabancı memlekette bulunan kimsenin malum adresine ayrıca iadeli taahhütlü mektupla gönderir ve posta makbuzunu dosyasına koyar.”

Yukarıda açıklanan kanun hükümleri doğrultusunda somut olaya gelince; Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli kararının davalı …’ın yurt dışı ikametgâh adresinin bulunduğu M….Başkonsolosluğunun evrakında ”Muhataba davet mektubu bırakıldığı ancak postaneden alınmadığı ve tebligatın yapılmasının mümkün olamadığı” belirtilmiş olduğundan adı geçen davalıya tebligat yapılamadığı anlaşılmıştır. Dosyanın incelenmesinden dava önce cevap dilekçesinin aynı usul ile aynı adrese gönderildiği ve davalı tarafından tebligata ilişkin davet mektubunun postaneden teslim alındığı, gerekli sürenin beklenmesi suretiyle tebliğin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda aynı adrese daha önce tebliğ yapılmış iken bu defa davalının tebliğe ilişkin bildirim evrakını postaneden almaması üzerine tebliğ yapılamadığından, bu şartlar altında ne şekilde tebligat yapılacağı, 7201 sayılı Kanun’un 28. maddesi uyarınca ilanen tebligat yapılıp yapılmayacağı hususunun Adalet Bakanlığından sorularak davalıya, Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli kararının usulüne uygun olarak tebliği ile temyiz süresinin beklenilmesi, daha sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmesi gerekir.
Belirtilen işlemin yerine getirilmesi için dosyanın hükmü veren Bölge Adliye Mahkemesine geri çevrilmesine 26.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi[8].

CENK AYHAN APAYDIN

Avukat – Yazar

—————

[1] E, Moroğlu, Makalelerim I, İstanbul 2001, 4-5.

[2] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 05. 05. 2025 tarihli, 2025/1094 esas ve 2025/3574 sayılı kararı

[3] Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 30. 04. 2025 tarihli, 2022/11247 esas ve 2025/7802 sayılı kararı

[4] Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 30. 04. 2025 tarihli, 2023/13427 esas ve 2025/4783 sayılı kararı

[5] Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 30. 04. 2025 tarihli, 2020/17837 esas ve 2025/5063 sayılı kararı

[6] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 29. 04. 2025 tarihli, 2025/2017 esas ve 2025/7949 sayılı kararı

[7] Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 24. 04. 2025 tarihli, 2020/13619 esas ve 2025/4828 sayılı kararı

[8] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 26/12/2024 tarihli 2024/10186 esas ve 2024/14003 sayılı kararı

​1- Tebligatın usulsüz olması halinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde tebliğ edilerek istinaf veya temyiz süresinin beklenmesi ile istinaf veya temyiz dilekçesinin karşı tarafa tebliğ edilmesi gerekir.

2- Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 35. maddesinin ğ fıkrasına göre tebliğ mazbatasında tebliğ memurunun adı soyadı ve imzasının yer alması gerekir. Taraf isimlerine çıkartılan gerekçeli karar tebliğinde tebliğ edenin adı-soyadı ile kaşesinin bulunmaması halinde tebligat usulsüzdür. Gerekçeli kararın 7201 sayılı Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde davacı ve davalıya tebliğ edilmesi şarttır. Aksi durumda kesinleşmiş bir karar bulunmamaktadır.

3- Tebligat Kanunu’nun 12. maddesine göre hükmi şahıslara tebliğin salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise yalnız birine yapılır. Aynı Kanun’un 13. maddesine göre de tebliğ yapılacak bu kişiler her hangi sebeple mutat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacakları bir halde oldukları takdirde tebliği orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. 25.01.2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik Hükümlerine göre kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde görev itibariyle tebligatın muhatabı olan tüzel kişinin temsilcisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu tür işlerle görevlendirilmiş bir kişi olması gerektiği, bu kişilerin de bulunmaması halinde bu hususların tebliğ evrakına yazılarak tebligat, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır.

4- Tebligat hukukta çok önemli olup mahkeme kararlarının işlerlik kazanmasını sağlamakta, taraflara iddia ve savunmaları ile delillerini ortaya koyma imkânı sunmakta ve taraflara kararları denetim makamlarına aktarma hakkı tanımaktadır. Adil bir yargılama ancak usulüne uygun tebligatların yapılması ile mümkündür. Hukuk Genel Kurulunun 14.12.2011 tarih ve 2011/21-882 esas, 2011/767 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Tebligat Kanunu’nun 13. maddesinde, kendisine tebligat yapılacak şahısların derecelendirildikleri görülmektedir. Bir kere hükmi şahıslar namına kendilerine tebligat yapılabilecek salahiyetli mümessiller mutat iş saatlerinde iş yerlerinde bulundukları ve o sırada evrakı bizzat alacak durumda oldukları takdirde memur ve müstahdemlere tebligat yapılamaz. Saniyen, memur veya müstahdemlere tebligat yapılabilecek hallerde de, önce kendisine tebligat yapılacak şahsın, şirketin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle muhatap hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen veya evrak müdürü gibi esasen bu işlerle tavzif edilmiş bir kimse olması, böyle bir kimsenin bulunmaması halindedir ki (bu durum tebliğ mazbatasına dercedilmek suretiyle) o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme tebligat yapılabilir. Daha önce kendisine tebligat yapılması gereken kimselerin bulunmadıklarını veya tebligatı bizzat alamayacak durumda olduklarının ispatı bakımından mazbatada yer alacak kayıt bilhassa önemlidir[1].

5. Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre yapılmış olması halinde tebliğ memurunun, Tebligat Yönetmeliği’nin 30 ve 31. maddelerindeki koşulları araştırmasına gerek yoktur. Zira muhatabın adreste bulunmaması halinde, bunun nedeninin araştırılması ve tevziat saatinden sonra adrese dönüp dönmeyeceğinin tespit edilmesi gerçek kişiler yönünden zorunlu olup, hükmi şahısların sıfatı ve niteliği itibari ile böyle bir araştırmanın yapılmamış olması, tebligatın usulsüzlüğü sonucunu doğurmaz. Ancak, Kanunun 21/1.maddesine göre tebligat yapılması halinde, tebliğ memuru, tebliğ evrakını tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de, mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. Öte yandan TK’nun 32. maddesi gereğince, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih tebliğ tarihi olarak kabul edilir[2].

6- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.02.2022 tarihli ve 2019/16-573 esas, 2022/119 Karar sayılı ilâmında da bahsedildiği üzere, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11/1. maddesinin son cümlesi ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 35/2. maddesi gereğince sanığın yokluğunda verilen hükmün müdafiden başka sanığa da ayrıca tebliğ edilmesinin gerektiği, ancak sanığa kararın tebliğ edildiğine dair dava dosyasında herhangi bir tebligat belgesine rastlanılmadığından, 28.06.2021 tarihli kararın sanığa usulüne uygun olarak (sanığın cezaevinde olması hâlinde cezaevinde bizzat kendisine okunup anlatılmak suretiyle tebliği, aksi hâlde sanığın ifadesinde bildirdiği son bilinen adresine MERNİS şerhi yazılmaksızın kararın tebliği, bu adrese de tebliğ yapılamaması hâlinde güncel MERNİS adresine tebliğ yapılmak ve gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 5271 sayılı Kanun’un 295/1. maddesinde belirtilen sürede gerekçeli temyiz dilekçesinin sunulması, aksi takdirde temyiz isteminin reddolunacağı” ihtarı da belirtilmek suretiyle) tebliğ edilerek, tebliğ – tebellüğ evrakının ve hükmü temyiz etmesi durumunda temyiz dilekçesinin dava dosyasına eklenmesi ve bu durumda ileri sürülen yeni temyiz istemleri hakkında ek tebliğname düzenlenmesinden sonra dava dosyasının, geri gönderilmek kaydıyla, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 30.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi[3].

7- Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca; Uzlaştırma işlemlerini gerçekleştirmek üzere kendisine dosya tevdi edilen uzlaştırmacının öncelikle uzlaştırma teklifi yapılacak ilgililere telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle uzlaştırma teklifi yapmak üzere çağrı yapması, şayet belirtilen şekilde çağrı yapılamaz ise bu defa uzlaştırmacının ilgili savcılık nezdinde kurulmuş uzlaştırma bürosundan uzlaşma teklifi yapılmasını talep etmesi gerektiği, böyle bir taleple karşılaşan büronun da muhatabına ulaşamaması durumunda öncelikle muhatabın bilinen son adresine tebliğ yapması, tebligatın iade gelmesi durumunda bu defa muhatabın Mernis adresinin bulunması halinde 7201 sayılı Kanun’un 21/2. maddesi gereğince işlem yapılması, Mernis adresinin bulunmaması halinde ise önceden usulüne uygun olarak tebliğ yapılmış adresi var ise o adrese anılan Kanun’un 35. maddesine göre tebliğ yapılması, böyle bir adres de mevcut değil ise ilanen tebliğ yapılarak tebligat işlemlerinin sonuçlandırılması gerektiği, dava konusu olayda, uzlaştırmacı tarafından, sanığın yargılama aşamasında bildirdiği, bilinen son adresine tebligat yapılmadığı anlaşılmakla, öncelikle usulüne uygun olarak tebligat yapılması, tebligat işlemlerinden sonra uzlaştırma raporu düzenlettirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir[4].

8- 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. madde bir ve ikinci fıkrasının, “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntemin benimsenmiş olması karşısında, öncelikle bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise MERNİS adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, 7201 sayılı Kanun’a göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun’un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından tebligata 7201 sayılı Kanun’un 23/1-8 ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkânsızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerekir[5].

9- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 294. ve 295. maddelerinde belirtilen şekilde temyiz nedenleri sunulmaması nedeniyle, sanığa temyiz nedenlerinin bildirilmesi ihtarını içeren tebligatın, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun (7201 sayılı Kanun) 10. maddesi uyarınca, öncelikle muhatabın beyan ettiği en son adrese Merkezî Nüfus İdare Sistemi (MERNİS) şerhi olmadan yapılması, bu adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilerek, 7201 sayılı Kanun’un 21/2. maddesine göre MERNİS şerhi bulunan tebligatın bu adrese yapılmasında zorunluluk bulunmasına karşın, sanığın bildirdiği son adresine yapılan tebligatın sanığın adreste tanınmaması nedeniyle iade edilmesinden sonra 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca yapılan tebliğ işlemi geçersizdir[6].

10- Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının bir parçası olarak etkin başvuru yolu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13 üncü maddesi ve 5271 sayılı CMK’nın 34/2. maddesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11/1. maddesinin son cümlesi ile 5271 sayılı CMK’nın 35/2-3 maddelerindeki düzenlemeler ve müdafi ile vekil arasındaki farklılıklar da gözetildiğinde, sanık ve müdafiinin yokluğunda verilen hükmün müdafiden başka, kamu davasının tarafı, süjesi, cezanın sorumlusu kısacası ilgilisi olan sanığa da ayrıca tebliğ edilmesi gerekmektedir. Sanık ve müdafiinin yokluklarında verilen ve 11.06.2018 tarihinde sanık müdafiine usulüne uygun şekilde tebliğ edilen hükmün, 5271 sayılı CMK’nın 291/1. inci maddesinde belirtilen iki haftalık yasal temyiz süresinde temyiz edilmemesi sebebiyle 27.06.2018 tarihinde kesinleştiği, ayrıca sanığa tebligat yapılmadığı anlaşıldığından; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.02.2022 tarihli ve 2019/16 – 573 Esas, 2022/119 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere hükmün, “kararın içeriği hakkında bilgi sahibi olmayı ve müdafinin kusurlu davranışı ile kanun yoluna başvuru süresini geçirmiş olması halinde eski hale getirme imkânı olan” sanığa 7201 sayılı Kanun’un 11/1. maddesinin son cümlesi ve 5271 sayılı CMK’nın 35/2-3 maddeleri uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının sanığa usulüne uygun şekilde tebliğ edilip tebligat mazbatası ve/veya tebliğ-tebellüğ belgesi ile temyiz dilekçesi sunması halinde, dilekçesi de eklenmek suretiyle ve temyiz istemi hakkında görüş bildiren ek tebliğname de düzenlenip gönderilmek üzere; dava dosyasının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 24.04.2025 tarihinde karar verildi[7].

11- Yurt dışında bulunan kişiye yapılan ilanen tebligat geçersizdir. Nitekim Yargıtay’ın yurt dışında bulunan Türk vatandaşına yapılacak tebligata ilişkin bir kararında şöyle denilmektedir; “7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 25. maddesinde yabancı memlekette tebligat usulü şu şekilde düzenlenmiştir; “Yabancı memlekette tebliğ o memleketin salahiyetli makamı vasıtasıyla yapılır. Bunun için anlaşma veya o memleket kanunları müsait ise, o yerdeki Türkiye siyasi memuru veya konsolosu tebligat yapılmasını salahiyetli makamdan ister.

Yabancı memleketlerde bulunan kimselere tebliğ olunacak evrak, tebligatı çıkaran merciin bağlı bulunduğu vekâlet vasıtasıyla Dışişleri Bakanlığına, oradan da memuriyet havzası nazarı itibara alınarak ilgili Türkiye Elçiliğine veya Konsolosluğuna gönderilir.

Şu kadar ki, Dışişleri Bakanlığının aracılığına lüzum görülmeyen hallerde tebligat evrakı, ilgili Bakanlıkça doğrudan doğruya o yerdeki Türkiye Büyükelçiliğine veya Başkonsolosluğuna gönderilebilir. “Siyasî temsilcilik aracılığıyla yabancı ülkedeki Türk vatandaşlarına tebligat” başlıklı 25/a maddesi ise; “Yabancı ülkede kendisine tebliğ yapılacak kimse Türk vatandaşı olduğu takdirde tebliğ o yerdeki Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğu aracılığıyla da yapılabilir. Bu hâlde bildirimi Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğu veya bunların görevlendireceği bir memur yapar. Tebliğin konusu ile hangi merci tarafından çıkarıldığı bilgilerinin yer aldığı ve otuz gün içinde başvurulmadığı takdirde tebliğin yapılmış sayılacağı ihtarını içeren bildirim, muhataba o ülkenin mevzuatının izin verdiği yöntemle gönderilir. Bildirimin o ülkenin mevzuatına göre muhataba tebliğ edildiği belgelendirildiğinde, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna başvurulmadığı takdirde tebligat otuzuncu günün bitiminde yapılmış sayılır. Muhatap Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna başvurduğu takdirde tebliğ evrakını almaktan kaçınırsa bu hususta düzenlenecek tutanak tarihinde tebliğ yapılmış sayılır. Evrak bekletilmeksizin merciine iade edilir. Bu maddeye göre kazaî merciler tarafından çıkarılacak tebligatta, tebliğ evrakı doğrudan o yerdeki Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna gönderilebilir.” şeklindedir. Anılan Kanunu’nun 28. maddesinde ise “ilanen tebligata ilişkin şu hükümler yer almaktadır: “Adresi meçhul olanlara tebligat ilanen yapılır. Yukarı ki maddeler mucibince tebligat yapılamayan ve ikametgâhı, meskeni veya iş yeri de bulunamayan kimsenin adresi meçhul sayılır. Yabancı memleketlerde oturanlara ilanen tebligat yapılmasını icap ettiren ahvalde tebliği çıkaran merci, tebliğ olunacak evrak ile ilan suretlerini yabancı memlekette bulunan kimsenin malum adresine ayrıca iadeli taahhütlü mektupla gönderir ve posta makbuzunu dosyasına koyar.”

Yukarıda açıklanan kanun hükümleri doğrultusunda somut olaya gelince; Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli kararının davalı …’ın yurt dışı ikametgâh adresinin bulunduğu M….Başkonsolosluğunun evrakında ”Muhataba davet mektubu bırakıldığı ancak postaneden alınmadığı ve tebligatın yapılmasının mümkün olamadığı” belirtilmiş olduğundan adı geçen davalıya tebligat yapılamadığı anlaşılmıştır. Dosyanın incelenmesinden dava önce cevap dilekçesinin aynı usul ile aynı adrese gönderildiği ve davalı tarafından tebligata ilişkin davet mektubunun postaneden teslim alındığı, gerekli sürenin beklenmesi suretiyle tebliğin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda aynı adrese daha önce tebliğ yapılmış iken bu defa davalının tebliğe ilişkin bildirim evrakını postaneden almaması üzerine tebliğ yapılamadığından, bu şartlar altında ne şekilde tebligat yapılacağı, 7201 sayılı Kanun’un 28. maddesi uyarınca ilanen tebligat yapılıp yapılmayacağı hususunun Adalet Bakanlığından sorularak davalıya, Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli kararının usulüne uygun olarak tebliği ile temyiz süresinin beklenilmesi, daha sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmesi gerekir.
Belirtilen işlemin yerine getirilmesi için dosyanın hükmü veren Bölge Adliye Mahkemesine geri çevrilmesine 26.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi[8].

CENK AYHAN APAYDIN

Avukat – Yazar

—————

[1] E, Moroğlu, Makalelerim I, İstanbul 2001, 4-5.

[2] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 05. 05. 2025 tarihli, 2025/1094 esas ve 2025/3574 sayılı kararı

[3] Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 30. 04. 2025 tarihli, 2022/11247 esas ve 2025/7802 sayılı kararı

[4] Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 30. 04. 2025 tarihli, 2023/13427 esas ve 2025/4783 sayılı kararı

[5] Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 30. 04. 2025 tarihli, 2020/17837 esas ve 2025/5063 sayılı kararı

[6] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 29. 04. 2025 tarihli, 2025/2017 esas ve 2025/7949 sayılı kararı

[7] Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 24. 04. 2025 tarihli, 2020/13619 esas ve 2025/4828 sayılı kararı

[8] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 26/12/2024 tarihli 2024/10186 esas ve 2024/14003 sayılı kararı Hukuki Haber

Haberin Alıntılandığı Kaynak: www.hukukihaber.net

Shares: