TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ELİF YAYLI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2022/31465)
Karar Tarihi: 22/5/2024
R.G. Tarih ve Sayı: 22/10/2024-32700
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
:
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
:
Osman KODAL
Başvurucu
:
Elif YAYLI
Vekili
:
Av. Aşkın AKTÜRK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ortaklığın giderilmesi davasında dava dilekçesinde davalıların gösterilmeyen adreslerinin ve kimlik numaralarının bildirilmesi için verilen kesin süreye rağmen bu eksikliğin tamamlanmamasından dolayı davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/3/2022 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiş; başvurucu, Bakanlık görüşüne beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, davalılar ile birlikte hissedar olduğu taşınmazdaki ortaklığın satış suretiyle giderilmesi için Gümüşhane Sulh Hukuk Mahkemesinde 11/9/2021 tarihinde dava açmıştır. Mahkeme davalıların bir kısmının T.C. kimlik numaralarının ve adreslerinin dava dilekçesinde gösterilmediğinden bu eksikliğin bir haftalık kesin süre içinde tamamlatılması için başvurucuya muhtıra çıkarmıştır.
8. Muhtıra 21/9/2021 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu vekili 20/9/2021 tarihli dilekçede davalıların T.C. kimlik numaralarının bildirilmesi için kesin süre verilemeyeceğini, davalıların açık adreslerinin tapu kaydında bulunmadığını, davalıların açık adreslerinin Mahkeme tarafından tespit edilebileceğini belirtmiştir. Mahkeme 30/9/2021 tarihinde başvurucunun bir haftalık kesin süre içinde eksikliği tamamlamadığından 12/1/2011 tarihli ve6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
9. Başvurucu; dava dilekçesinde davalıların T.C. kimlik numarasını bildirmesinin zorunlu olmadığını, bu hususta verilen kesin sürenin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca davalıların belirli olmayan ve tespit edilemeyen açık adreslerini tespit etmek amacıyla Mahkemenin adres araştırması yapabileceğini belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
10. Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi 5/1/2022 tarihli kararında davacı vekilinin tapu kayıtları üzerinde inceleme yapmak suretiyle davalıların açık kimlik bilgilerine ve adreslerine ulaşabilmesi mümkün iken ara kararı gereğini yerine getirmediğini belirterek başvurucunun istinaf talebinin esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.
11. Bu karar 28/2/2022 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 4/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
12. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Paylaşma istemi” kenar başlıklı 698. maddesi şöyledir:
“Hukukî bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir.
Paylaşmayı isteme hakkı, hukukî bir işlemle en çok on yıllık süre ile sınırlandırılabilir. Taşınmazlarda paylı mülkiyetin devamına ilişkin sözleşmeler, resmî şekle bağlıdır ve tapu kütüğüne şerh verilebilir.
Uygun olmayan zamanda paylaşma isteminde bulunulamaz.”
13. 4721 sayılı Kanun’un “Paylaşma biçimi” kenar başlıklı 699. maddesi şöyledir:
“Paylaşma, malın aynen bölüşülmesi veya pazarlık ya da artırmayla satılarak bedelinin bölüşülmesi biçiminde gerçekleştirilir.
Paylaşma biçiminde uyuşma sağlanamazsa, paydaşlardan birinin istemi üzerine hâkim, malın aynen bölünerek paylaştırılmasına, bölünen parçaların değerlerinin birbirine denk düşmemesi hâlinde eksik değerdeki parçaya para eklenerek denkleştirme sağlanmasına karar verir.
Bölme istemi durum ve koşullara uygun görülmezse ve özellikle paylı malın önemli bir değer kaybına uğramadan bölünmesine olanak yoksa, açık artırmayla satışa hükmolunur. Satışın paydaşlar arasında artırmayla yapılmasına karar verilmesi, bütün paydaşların rızasına bağlıdır. “
14. 6100 sayılı Kanun’un “Dava dilekçesinin içeriği” kenar başlıklı 119. maddesi şöyledir:
“(1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:
a) Mahkemenin adı.
b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri.
c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası.
ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.
d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri.
e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.
f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.
g) Dayanılan hukuki sebepler.
ğ) Açık bir şekilde talep sonucu.
h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.
(2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır.”
15. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10/6/2015 tarihli ve E.2014/11-266, K.2015/1542 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…
Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacılar, Kırıkkale İli, Yahşihan İlçesi’ndeki, ada ve parsel numaraları dava dilekçesinde açıklanan, tarafların iştiraken malik bulundukları 16 adet taşınmazdaki ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmesini istemişlerdir.
Bir kısım davalılar vekili, dava konusu taşınmazların aynen taksiminin mümkün olup olmadığı konusunda araştırma yapılması gerektiğini belirterek, aynen taksimin mümkün olması halinde ortaklık taksim yoluyla giderileceğinden davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkeme, davacı tarafın davada taraf gösterilmeyen tapu kayıt maliklerini kendisine tanınan kesin süre içinde davaya dahil ederek adreslerini bildirmediği gerekçesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119/1-b,2. maddesi hükmü gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar vermiş; davacılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkeme, önceki gerekçeleri genişletmek suretiyle ilk kararında direnmiş; hükmü davacılar vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ortaklığın giderilmesi istemine ilişkin davada, dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsurlardan olan dahili davalıların adres bilgilerinin, verilen kesin süreye rağmen tamamlanamaması gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119/1-b,2. maddesi gereğince davanın açılamamış sayılmasına karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle 6100 sayılı Kanun’un 119/1-2. maddesinde dava dilekçesinde eksiklik bulunması durumunda uygulanacak usul kuralları düzenlenmiş ise de, somut olayda davacılar vekilinin, dahili davalı tapu maliklerinin açık adreslerini bilmediğini süresi içinde belirttiği gözetildiğinde; mahkemece, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’ndaki düzenlemeler dikkate alınarak, öncelikle 06.05.2013 tarihli dilekçede isimleri bildirilmiş olan dahili davalı tapu maliklerinin mernise kayıtlı adreslerinin saptanması, buradaki adreslerine tebligat yapılması, mernis adresleri bulunamadığı takdirde adres araştırması yapılarak, adres tesbiti yoluna gidilmesi gerektiğinden, anılan maddenin uygulama yeri bulunmadığı kurul çoğunluğunca benimsenmiştir.
…”
16. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 4/3/2020 tarihli ve E.2018/7988, K.2020/2123 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…
Dava, dilekçesinde davalı tarafın gerçek adresinin gösterilmesi ve gerekli tebligat giderlerinin verilmesi davacı tarafa ait bir görev ve yükümlülük ise de, davalı tarafın adresinin davacı tarafından bilinmemesi veya bilinen adreste davalıya tebligat yapılamaması halinde dosyadaki bilgi ve belgelerden de yararlanılarak davalının bilinen en son adresinin tespiti için zabıta araştırması yaptırılması, kamu kurum ve kuruluşlarından adres sorulması ve bu yolla davalı tarafın tebligat adresinin bulunması, dava dilekçesi ve duruşma oturum gününün davalı tarafa tebliğe çıkarılması işlemlerinin mahkemenin görevi olduğu, mahkemenin kendi görevine giren bu işlemlerin yapılması için davacı tarafa süre veya kesin süre veremeyeceği, ancak adres tespit edildikten sonra tebligat masraflarını yatırması için süre verebileceği kuşkusuzdur.
Tebligatın kimlere, nasıl ve nerede yapılacağı ise tamamıyla şekli ve emredici nitelikte hükümler içeren 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Yönetmeliğinde ayrıntılı olarak düzenlenmiş, Tebligat Kanunu’nun 25. maddesi hükmünde yabancı ülkelerde oturan kişilere, 25/a maddesi hükmünde yabancı ülkede oturan Türk Vatandaşlarına siyasi temsilcilik aracılığıyla, 26. maddesi hükmünde de yabancı ülke elçilik veya konsolosluklarının istemi üzerine Türkiye’de oturan Türk Vatandaşı veya yabancı uyruklu kişilere yapılacak tebligatın usulü açıklanmıştır.
Somut olayda, mahkemece davacıya 06.04.2015 tarihinde tebliğ edilen yazı ile davalı [H. K.]’e gönderilen tebligatın muhatabın yurtdışında bulunması nedeniyle iade edilmiş olduğu belirtilerek, davalının yurtdışı adresinin bildirilmesi için bir hafta kesin süre verildiği, bu süre içinde davalının adresi bildirilmezse davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği ihtar edilmiş ve davacı tarafça davalının yurtdışı adresinin bildirilmemiş olması nedeniyle 6100 sayılı HMK’nin 119 maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Az yukarıda açıklandığı üzere davalının tebligat için bilinen en son adreslerinin araştırması ve dava dilekçesi ve duruşma oturum gününün davalıya tebliğe çıkartılmasının mahkemenin görevi olduğu, bu konularda davacı tarafa süre ve kesin süre verilemeyeceği gözetildiğinde mahkemenin ihtarına uymamanın herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı kuşkusuzdur.
O halde mahkemece davalının bilinen en son adreslerinden zabıta aracılığıyla adres araştırması yaptırılmalı, davalı tarafından açılmış olan Silifke 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/22 Esas sayılı dosyasında bulunan 01.09.2015 tarihli ve 11374 yevmiye numaralı vekaletnamedeki kimlik bilgileri ve pasaport kayıtlarından yararlanılarak davalının Türk Vatandaşı olup olmadığı, nerede nüfusa kayıtlı olduğu, halen yurtiçinde mi yoksa yurtdışında mı oturduğu duraksamasız belirlenmeli, bu yolla davalının en son adresinin tespitine çalışılmalı, yurtdışında oturuyorsa Tebligat Kanununun az yukarıda açıklanan hükümleri de gözetilerek Türk Vatandaşı olup olmadığına göre yurtdışı tebligatın hangi usule göre yapılacağı belirlenmeli, adres araştırması ve tebligat yaptırmanın davacı tarafın değil, mahkemenin görevi olduğu unutulmamalı, adres ve davalının hangi ülke vatandaşı oldukları belirlendikten sonra tebligat için gerekli giderler belirlenmeli, bu giderlerin yatırılması için davacı vekiline uygun bir süre veya kesin süre verilmeli, masraf yatırıldığı taktirde davalı adına dava dilekçesi ve duruşma günü yöntemine uygun biçimde tebliğe çıkartılmalı, davalıya yöntemine uygun biçimde tebligat yapılıp taraf teşkili sağlandıktan sonra davanın esasına girilmeli, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek davanın esası yönünden bir hüküm verilmelidir.
…”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 22/5/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu; 6100 sayılı Kanun’un 119. maddesine göre dava dilekçesinde davalıların T.C. kimlik numaralarının bildirilmesi zorunluluğunun bulunmadığını, bu hususta verilen kesin sürenin hukuka aykırı olduğunu, davalıların açık adreslerinin belli olmaması durumunda Mahkemenin adres araştırması yapabileceğini, bu eksikliğin Mahkemece tamamlanamamasından dolayı davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin mahkemeye erişim hakkı ile gerekçeli karar hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
19. Bakanlık görüşünde; başvurucunun mahkeme nezdinde avukat ile temsil edildiği ve 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 2. maddesinin vekile, görevi ile ilgili konularda kamu kurumlarından araştırma yapma yetkisini tanıdığı hususlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta 1136 sayılı Kanun’un 2. maddesi kapsamında avukatların bilgi edinme hakkı mevcut ise de bu hak kapsamında ancak tapu kütüğünün incelenmesinin mümkün olduğunu, tapu kütüğünde ise hissedarların T.C. kimlik numaraları ile adres bilgilerinin bulunmadığını, yazılı bilgi istendiğinde ise 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında bilgi verilmediğini ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özünün bir kısım davalının adreslerinin ve kimlik numaralarının bildirilmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine yönelik olması dolayısıyla başvuru, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
23. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine “adil yargılanma” ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34)
24. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
25. Somut olayda davalıların dava dilekçesinde eksik bildirilen T.C. kimlik numaralarının ve adreslerinin verilen kesin süreye rağmen bildirilmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi, neticede uyuşmazlığın esasının incelenmemesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
26. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
27. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
29. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
30. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa’da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
31. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken mahkemelerce müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık bir keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak mahkemelerin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıkları ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).
32. Somut olayda Mahkeme, başvurucuya dava dilekçesinde davalıların açık adreslerinin yanı sıra T.C. kimlik numaralarının da bildirilmesi için de süre vermiş; kesin süre içinde bu eksiklik tamamlanmadığından6100 sayılı Kanun’un 119. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir. Aynı Kanun’un 119. maddesinin (1) numaralı fıkrasında dava dilekçesinde bulunması gereken unsurlar belirtilmiş olup davalıların T.C. kimlik numaraları bu unsurlar arasında sayılmamıştır. Bu bağlamda Mahkemenin 6100 sayılı Kanun’un 119. maddesinin (1) numaralı fıkrasında dava dilekçesinde bulunması zorunlu olmayan davalıların T.C. kimlik numaralarının tamamlatılması için başvurucuya kesin süre verdiği, kesin süre içinde bu eksiklik tamamlamadığından davanın açılmamış sayılmasına karar verdiği görülmüştür.
33. Öte yandan 6698 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde kişisel veri kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddenin (1) numaralı fıkrasının(e) bendinde kişisel verilerin işlenmesinin kişisel verilerin tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hâle getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlem olduğu ifade edilmiştir.
34. Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği üzere “…bu bağlamda adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler” kişisel veri olarak kabul edilmektedir (E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2013/84, K.2014/183, 4/12/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/32015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015; E.2016/125, K.2017/143, 28/09/2017, § 9).
35. Anılan bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde 6100 sayılı Kanun’un 119. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca dava dilekçesinde bulunması zorunlu olmayan, buna rağmen başvurucudan tamamlaması istenen davalıların T.C. kimlik numaraları bilgisinin kişisel veri olduğu hususu tartışmasızdır.
36. Bu itibarla Mahkemenin dava dilekçesinde bulunması zorunlu olmayan ve hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi hâlinde suç teşkil eden davalıların T.C. kimlik numaralarının bildirilmesi için başvurucuya kesin süre vermesi ve bu eksikliğin tamamlanmaması nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Diğer taraftan davalıların dava dilekçesinde eksik bildirilen adreslerinin verilen kesin süreye rağmen bildirilmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin 6100 sayılı Kanun’un 119. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi ile (2) numaralı fıkrasına dayandığı görülmüştür. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
38. Anayasa’nın 13. maddesi temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır. Anayasa’nın 36. maddesinde özel sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu düşünülemez. Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmiştir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
39. Adil yargılanma hakkı, niteliği gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bir haktır. Zira bu hakkın Anayasa’da zikredilmiş olması kendi başına bir anlam ifade etmemekte, bireylerin bu haktan yararlanabilmesi için devletin en azından yargı teşkilatını kurması ve yargılama usullerini belirlemesi gerekmektedir. Devletin düzenleme yetkisine sahip olduğu alanlarda belli ölçüde takdir yetkisi olduğunun kabulü gerekir. Bu sebeple adil yargılanma hakkına yönelik sınırlamalar getirirken kanun koyucuyu bağlayan belli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi olduğu açıktır (İsmail Avcı, B. No: 2019/12190, 22/2/2022, § 55).
40. Somut olayda Mahkeme, davalıların dava dilekçesinde adreslerinin verilen kesin süreye rağmen tamamlanmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir. Kanun koyucu 6100 sayılı Kanun’un 119. maddesinin (1) numaralı fıkrasında dava dilekçesinde bulunması gereken unsurları tek tek belirtmiş, aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında ise belirtilen eksikliklerin verilen bir haftalık kesin sürüye rağmen tamamlatılmaması hâlinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğini öngörmüştür.
41. Anılan düzenleme uyarınca davalıların adresleri dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsurlardan olup bu eksikliğin bir haftalık kesin süre içinde tamamlanmaması hâlinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmektedir. Söz konusu düzenlemenin usulüne uygun, eksiksiz şekilde dava açılmasının sağlanması ve böylece yargılamanın birtakım usule ilişkin eksiklerin tamamlanması için zaman kaybedilmeden sonuçlandırılması amacına yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda taraflarca hazır edilme ilkesi çerçevesinde kişinin dava açarken davalıların adreslerini göstermesinin istenmesi, Mahkemenin usuli eksiklikleri tamamlamak yerine uyuşmazlığın esası ile ilgili etkili bir yargılama yapmasını sağlayacağından müdahalenin meşru bir amacı bulunmaktadır.
iii. Ölçülülük
42. Mahkemenin davalıların dava dilekçesinde tamamının açık adresininbildirilmesi için verilen bir haftalık kesin süreye rağmen bu eksikliğin tamamlanmaması nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük getirip getirmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekir.
43. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade eder (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
44. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabileceğini, bu hususta devletlerin takdir hakları gereği bazı düzenlemeler yapabileceğini, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiğini belirtmiştir (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016, § 31).
45. Diğer taraftan temel hak ve özgürlükleri korumak öncelikle mahkemelerin görevi olduğundan ve maddi olguları değerlendirmek noktasında Anayasa Mahkemesine göre daha elverişli konumda bulunduklarından mahkemelerin kararlarında gösterdikleri gerekçeler ölçülülük incelemesinde büyük önem taşır.
46. Başvuru konusu davada verilen kesin süreye rağmen davalıların tamamının adresinin dava dilekçesinde gösterilmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği görülmüştür.
47. Mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında ilk değerlendirilmesi gerekenler elverişlilik ve gereklilik kriterleridir. Başvurucunun dava dilekçesinde davalıların adreslerinin gösterilmesinin istenilmesine rağmen süresi içinde bu eksikliğin giderilmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin yargılamanın usuli eksikler nedeniyle gecikmesinin önüne geçilmesi, uyuşmazlığın usuli eksikliklerin tamamlanması yerine yargılamanın esası ile ilgili etkili bir yargılama yapılması amacına ulaşılması yönünden elverişli ve gerekli bir araç olduğu açıktır.
48. Bununla birlikte mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantılı olup olmadığı da incelenmelidir. Somut olayda Mahkeme, davalıların tamamının adresinin bildirilmesi için başvurucuya kesin süre vermiş; başvurucu davalıların açık adreslerinin tapu kaydında bulunmadığını, davalıların açık adreslerini tespit edemediğini Mahkemeye bildirmiştir. Buna rağmen Mahkeme verilen kesin süre içinde başvurucunun davalıların adreslerini bildirmediğinden davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
49. Ortaklığın giderilmesi davalarında davacı tarafın yanında davalıların da menfaati olduğundan anılan dava, iki taraflı dava olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda bu davaların niteliği gereği davacı; dava açtıktan sonra davadan feragat etse, davayı takip etmese bile diğer davalılardan birisi dahi davaya devam edeceğini bildirdiği takdirde mahkeme tarafından davaya devam edilmekte ve karar verilmektedir. Bunun yanı sıra ortaklığın giderilmesi davası kabul edildiğinde yargılama giderlerine davacı da dâhil bütün hissedarlar hisseleri oranında katlanmaktadır.
50. Her ne kadar hukuk yargılamalarında taraflarca hazırlanma ilkesi geçerli ise de tapu kaydında çok fazla hissedar olduğu ve tapu kayıtlarında bu kişilerin adreslerinin tümünün bulunmadığı durumlarda davacı tarafa dava dilekçesinde hissedar olan tüm davalıların adreslerini gösterme yükümlülüğünün yükletilmesi ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Özellikle taşınmazlardaki hissedarlığın yapılan imar sonucu oluştuğu bazı durumlarda ise hissedarlar, birbirlerini tanımamakta; sadece tapu kaydından birbirlerinin adı ve soyadını öğrenmektedir. Öte yandan ortaklığın giderilmesi davasında mahkemenin dava konusu tapu kaydında görülen hissedarların adreslerini çeşitli kurumlardan araştırabileceği hususu ise tartışmasızdır.
51. Bu bağlamda tapu kayıtlarında yaptığı araştırma sonucu bir kısım davalının adreslerini bildiren, diğer bir kısım davalının adreslerini tespit edemediğinden bildiremeyen başvurucuya davanın niteliği de gözetildiğinde ağır bir külfet yükletildiği değerlendirilmiştir. Bu itibarla başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
53. Başvurucu, ihlalin tespiti ile tazminat talebinde bulunmuştur. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinde yer almaktadır.
54. Başvuruda tespit edilen mahkemeye erişim hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Diğer taraftan ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebi kabul edilmemiştir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Gümüşhane Sulh Hukuk Mahkemesine (E.2021/593, K.2021/600) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 664,10 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.464,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Anayasa Mahkemesi’nin 22/5/2024 tarihli ve 2022/31465 başvuru numaralı kararı Hukuki Haber