TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İLHAN KOYU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/23716)

 

Karar Tarihi: 18/7/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportörler

:

Murat İlter DEVECİ

 

 

Hasan HÜZMELİ

Başvurucu

:

İlhan KOYU

Vekili

:

Av. Metin İRİZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; haksız yakalama ve gözaltına alma işlemlerinden doğan manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada yeterli tazminata hükmedilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve tazminat miktarı belirlenirken toplantı hakkına müdahale edildiğinin dikkate alınmaması nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/5/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formuyla eklerine ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsünden sonraki süreçte kamu görevinden çıkarılan başvurucu, iddiasına göre başvuruya konu olayın gerçekleştiği tarihte Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna (KESK) bağlı bir sendikanın kamuoyunca bilinen yöneticisidir.

6. Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğünün talebi üzerine Bakırköy Kaymakamı 1/6/2018 tarihinde, kamu güvenliği ile esenliğinin korunması ve 24/6/2018 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimine ilişkin propaganda çalışmalarının sorunsuz bir şekilde sürmesi için KESK üyelerinin Bakırköy Cumhuriyet (Özgürlük) Meydanı ve çevresinde basın açıklaması yapmasını ve otuma eylemi gibi eylemlerde bulunmasını yasaklamıştır. Sözü edilen yasaklama kararını 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 32. maddesinin (Ç) fıkrasına dayandırmıştır. Karardan anlaşıldığına göre;

– KESK üyeleri, altmış yedi haftadır haftanın belirli günlerinde, kamu görevinden çıkarılan sendika üyelerinin yeniden kamu görevine alınması talebiyle meydanda üç saat süren eylemler yapmaktadır.

– Sözü edilen meydan yayaların yoğun olarak kullandığı bir yerdir. Devam eden tren hattı yapımı nedeniyle çevredeki yaya üst geçidi iptal edildiği için geçici olarak hayata geçirilen yeni yaya üst geçidi, dar olan meydanı yoğunlaştırmıştır. Seçim çalışmaları nedeniyle siyasi partiler meydanda stant açmıştır. Ayrıca meydanda yerel yönetime ait iftar çadırı ile iftarlık malzeme taşıyan kamyonet bulunmaktadır.

– KESK üyeleri, basın açıklaması sınırlarını aşan eylemleriyle ilgili olarak herhangi bir müracaatta bulunmamıştır.

– Siyasi partiler propaganda çalışmaları sırasında hoparlör kullanmazken KESK üyeleri, hoparlör kullanarak sloganlar atmakta ve basın açıklaması adı altında bazı siyasi partileri hedef alacak şekilde propaganda yapmaktadır. Oldukça dar olan meydanda siyasi partilere ait stantlar da bulunduğu için telafisi mümkün olmayan olayların meydana gelmesi kuvvetle muhtemeldir.

7. KESK üyelerinden/eski üyelerinden oluşan yaklaşık yirmi beş kişilik bir grup, basın açıklaması ve oturma eylemi yapmak üzere 2/6/2018 tarihinde saat 13.35 sıralarında Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’nda toplanmıştır. Grupta başvurucu da bulunmaktadır. Konuyla ilgili polis tutanağına göre;

i. Yasaklama kararından haberdar edilen bir grup üyesi, polise eylemlerini mutlaka yapacaklarını söylemiştir. Ardından grup, üzerinde “İşimizi ekmeğimizi geri alacağız” yazan bir pankartı yere sermiş; sendika isminin yazılı olduğu yeleklerini giymiş ve hep bir ağızdan “Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek”, “Direne direne kazanacağız”, “AKP’nin memuru olmayacağız” ve “AKP gidecek biz kalacağız” şeklinde sloganlar atmıştır.

ii. Saat 13.40 sıralarında polis; ses yükseltici cihaz kullanarak toplantının kanuna aykırı olduğunu, dağılmaları gerektiğini, aksi hâlde artan nispette güç kullanılarak toplantının dağıtılacağını gruba bildirmiştir. Bu bildirim belirli aralıklarla üç kez yapılmıştır. Bu süreçte bazı grup üyeleri dağılmıştır. Aralarında başvurucunun da bulunduğu on beş kişi, dağılmamakta ısrar ederek yere oturmuş; kol kola girerek birbirlerine kenetlenmiş ve slogan atmaya devam etmiştir. 14.05 sıralarında polis, artan oranda güç kullanarak dağılmamakta ısrar eden kişileri yakalayıp gözaltına alınanların bindirildiği araca almıştır.

iii. Saat 14.28 sıralarında telefonla görüşülen nöbetçi Cumhuriyet savcısı, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde dağılmamakta ısrar etme suçu nedeniyle şüphelilerin ifadelerinin alınması ve soruşturma evrakının ikmal edilerek gönderilmesi yönünde polise talimat vermiştir.

iv. Yakalanan kişilere destek için saat 15.30 sıralarında toplanan yaklaşık kırk kişilik gruptan on dört kişi saat 16.55 sıralarında yakalanmıştır. Cumhuriyet savcısı bu kişiler yönünden de polise aynı talimatı vermiştir.

8. Polis 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 32. maddesinde düzenlenen direnme suçu nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında saat 17.27’de başvurucunun ifadesini almak istemiş ancak başvurucu susma hakkını kullanmıştır. Soruşturma evrakından başvurucu hakkında adli rapor alındığı anlaşılsa da başvurucunun ne zaman serbest bırakıldığı tespit edilememiştir.

9. Aralarında başvurucunun da yer aldığı şüpheliler hakkında direnme suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. İddianamede; şüphelilerin yasaklama kararına rağmen meydanda toplanıp slogan attıkları, kolluk görevlilerinin ihtarlarına rağmen yere oturdukları, kol kola girip kenetlenerek slogan atmaya devam ettikleri ve kendilerine karşı güç kullanılmasına karşın dağılmamakta ısrar ettikleri ileri sürülmüştür. Yargılamayı yapan Bakırköy 33. Asliye Ceza Mahkemesi, sanıklara isnat edilen suçun oluşmadığı gerekçesiyle sanıkların beraatine karar vermiştir. Karara göre iddianamede suç teşkil eden bir eyleme yer verilmemiş, toplantının kamu düzenini bozduğu da iddia edilmemiştir. Yasaklama kararı ilgili Sendikaya bildirilmemiş ve polisin asayişi bozucu nitelikteki müdahalesine kadar herhangi bir sorun yaşanmamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri için ilgili kanunda öngörülen bildirimin yapılmaması, toplantıyı kanuna aykırı hâle getirse bile bu aykırılık toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale için gerekçe oluşturamaz. Ayrıca 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun emre aykırı davranışı düzenleyen 32. maddesinin şartları da mevcut değildir.

10. Aleyhine kanun yoluna başvurulmadığı için anılan karar, başvurucu yönünden 2/12/2019 tarihinde kesinleşmiştir.

11. Başvurucu 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. vd. maddelerine dayanarak İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) tazminat davası açmıştır. Manevi tazminat olarak 5.000 TL talep eden başvurucu, dava dilekçesinde özetle şu iddialarda bulunmuştur:

– Kamu görevinden çıkarılmış bazı sendika üyelerine yönelik etkinlik kapsamında, ifade ve örgütlenme özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullandığı sırada yakalanarak gözaltına alınmış ve bir sonraki gün, gecenin ilerleyen saatlerinde serbest bırakılmıştır. Gerçekleştirilmesi planlanan basın açıklaması, kolluk müdahalesi nedeniyle yapılamamıştır. Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde dağılmamakta ısrar etme suçunu işlediği iddiasıyla yargılanmış ve beraat etmiştir.

-Yakalama ve gözaltı işlemleri nedeniyle mağdur edilmiştir.

– Kişinin haksız bir şekilde yakalanarak özgürlüğünden yoksun bırakılması kişilik haklarını zedeleyen ağır bir ihlaldir. Dolayısıyla hükmedilecek manevi tazminat, diğer tazminat sebepleriyle hükmedilene kıyasla daha fazla olmalıdır.

12. Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda başvurucu lehine 150 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“…

…[D]avacının bir gün süre gözaltına alındığı, bilahare serbest bırakıldığı ve yapılan yargılama sonucu beraat ettiği, beraat kararının bilahare kesinleştiği ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, davacının sosyal, ekonomik ve kültürel durumu, gözaltında ve tutuklulukta kaldığı süre hak ve nesafet kuralları nazara alınarak takdiren davacının talebinin kısmen kabulü ile 150,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş[tir]…”

13. Başvurucu, anılan karar aleyhine istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Bu başvuruda dile getirdiği iddialara göre kamunun kusuru ile gözaltına alınıp hakkındaki yargılama neticesinde beraat etmesi nedeniyle belirlenen manevi tazminat miktarı yetersizdir. Ayrıca devletin müsamahası altında olan bir olguya temas etseydi lehine hükmedilen tazminat daha yüksek olabilirdi.

14. Başvurucunun istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesince (Ceza Dairesi) esastan reddedilmiştir. Buna ilişkin kararı başvurucu vekili, 30/4/2021 tarihinde öğrenmiş; başvuru 11/5/2021 tarihinde yapılmıştır.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Anayasa Mahkemesinin 18/7/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu, haksız yere yakalanıp gözaltına alındığını ve Ceza Mahkemesince hükmedilen tazminatın yetersiz olduğunu iddia ederek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Başvurucuya göre hakkında yürütülen soruşturmada polis kendisini ifade vermeye çağırabilirdi. Ayrıca tazminat miktarı belirlenirken yakalama ve gözaltı işlemlerine anayasal hakların kullanıldığı sırada başvurulduğu,kendisine isnat edilen suç nedeniyle yapılan yargılamada beraat ettiği ve hem öğretmen hem sendika yöneticisi olduğu dikkate alınmalı idi.

2. Değerlendirme

17. Anayasa Mahkemesi Gülseren Çıtak ([GK], B. No: 2020/1554, 27/4/2023) kararıyla içtihat değişikliğine gitmiş, haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunu tükettikten sonra yakalama, gözaltı veyatutuklamanın hukuki olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel başvurularda başvuru yollarının tüketilmiş kabul edilebilmesi için yalnızca 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında bir tazminat davasının açılmasının yeterli olacağı sonucuna varmıştır. Zira bu hükümle yakalama, gözaltı ve tutuklamanın daha sonra verilen kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıylahukuka aykırı hâle geldiğinin kabul edildiği, dolayısıyla 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olduğu değerlendirilmiştir. Bu çerçevede bu bent kapsamında açılan davalarda hukuka aykırılık kanun gereğince kabul edildiğinden ağır ceza mahkemesince bu bende dayanılarak tazminat ödenmesi durumunda Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında yapılacak inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (anılan kararda bkz. §§ 36-39).

18. Somut olayda Ceza Mahkemesi, hakkında yürütülen yargılama sonunda beraatkararı verilmesi nedeniyle başvurucu lehine bir miktar manevi tazminata hükmetmiştir. Bu durumda ihlal iddiası Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası kapsamında değerlendirilmelidir.

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

20. Haksız gözaltı veya tutma nedeniyle açılan tazminat davasını inceleyen yargı mercileri, sözü edilen koruma tedbirlerinin uygulandığı soruşturmaların kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla veya davacılar hakkındaki kovuşturmaların beraat kararıyla sonuçlandığını tespit ederse Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına uygun olarak, uğranılan zararların devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmesine karar vermelidir. Hükmedilen tazminat ihlalle orantılı olmayacak ölçüde önemsizse ya da Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle hükmettiği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşükse Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası ihlal edilmiş olur. Bununla birlikte tazminat miktarının Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle hükmettiği tazminattan düşük olması tek başına Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasını ihlal etmez zira tazminatın Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla uyumlu olup olmadığı somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 48).

21. İlk derece mahkemesince hükmedilen manevi tazminatın yeterliliği konusunda yapılacak karşılaştırmada nazara alınacak tazminat miktarı, ilk derece mahkemesinin karar verdiği tarihte Anayasa Mahkemesince benzer başvurularda ödenmesine karar verilen veya verilmesi gereken miktardır. Anayasa Mahkemesi tarafından yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle manevi tazminata hükmedilirken kişinin sosyal ve ekonomik durumu, mesleki ve toplumsal konumu, üzerine atılı suçun niteliği, koruma tedbirine neden olan olayın cereyan tarzı, tedbirin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve tedbirin süresi, tedbir nedeniyle meydana gelen ihlalin ağırlığı dikkate alınmaktadır (Siyami Hıdıroğlu [GK], B. No: 2018/11489, 11/1/2024, § 35).

22. Ceza Mahkemesince ödenmesine karar verilen 150 TL manevi tazminat, somut olayın koşullarında ve manevi tazminatın belirlenmesine ilişkin yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde değerlendirildiğinde; -tazminata karar veren ilk derece mahkemesinin karar tarihi itibarıyla- Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda ödenmesine karar verdiği veya verebileceği tazminat miktarına göre oldukça düşüktür (Anayasa Mahkemesinin gözaltının hukukiliği ile ilgili iddialarda bir günlük gözaltı süresi için ödenmesine karar verdiği tazminat miktarı ilk derece mahkemesinin karar tarihi olan 2020 yılı için asgari 600 TL, 2024 yılı için ise 2.970 TL’dir.). Ceza Mahkemesince hükmedilen tazminatın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte somut olayın şartlarında ödenmesine hükmedilen miktarın tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu anlaşılmıştır.

23. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenindokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1-  Başvurucunun İddiaları

24. Somut olayda başvurucu, barışçıl bir etkinliğe katılması nedeniyle hakkında yakalama ve gözaltına alma işlemi gerçekleştirilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğinden yakınmıştır.

2. Değerlendirme

25. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

26. Somut olayda hukuka aykırılığı kanun tarafından kabul edilmişgözaltı tedbiri nedeniyle başvurucu lehine Ceza Mahkemesince manevi tazminata hükmedilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, somut olayın şartlarında ödenmesine hükmedilen miktarın tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu gerekçesiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu durumda haksız koruma tedbiri nedeniyle açılan tazminat davasında tazminat miktarı belirlenirken başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenme hakkına da müdahale edildiğinin gözetilip gözetilemeyeceği değerlendirilmelidir.

27. Anayasa Mahkemesinin olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Yalçın Düzgün ([GK], B. No: 2021/23140, 29/5/2024, §§ 23,24) kararında; koruma tedbirleri sonucu kişisel hakkın ihlal edildiği iddiasıyla açılan manevi tazminat davasında, koruma tedbirinin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ile hak ihlali ve/veya ihlallerin ağırlığınınceza mahkemesince dikkate alınabileceği değerlendirilmiştir. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi; beraat kararı sonrasında 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında açılan tazminat davasında yargı merciince, uygulanan koruma tedbirinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmemesinin ve takdir edilecek tazminat miktarında bu durumun gözetilmemesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Somut olayda da Yalçın Düzgün (aynı kararda bkz. § 23, 24) kararındaki değerlendirme ve kabulden ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı değerlendirilmiştir.

28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

V. GİDERİM

29. Başvurucu; ihlalin tespitini, yeniden yargılama yapılmasını ve herhangi bir miktar belirtmeden lehine manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

30. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda hukuka aykırılığı kanunla tespit edilmiş gözaltı tedbiri nedeniyle hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı merciince yapılması gereken iş, yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

31. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2020/70, K.2020/267) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine (E.2020/4358, K.2021/1130) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

​Anayasa Mahkemesi’nin 18/7/2024 tarihli ve 2021/23716 başvuru numaralı kararı Hukuki Haber

Shares:
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir