Kişilerin özgürlük alanına doğrudan müdahaleyi içeren ceza hukukunda, soruşturmanın gizliliği, kovuşturmanın ise aleniliği esastır. M.Ö.1850 lerde Sümerler’de Yurttaşlar Meclisinde yapılan yargılamaların yansıdığı tabletlerle başlayan, el yazısı tutanaklarla, daktilolar ile devam eden yargılamaların kayıt altına alınma süreci bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle farklı bir boyuta ulaşmış bulunmaktadır. Ülkemizde yargılamanın pek çok aşamasında kullanılan dijital uygulamalar her geçen gün yargılamada hakim olmaya devam etmektedir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) gibi projeler ile devam eden bu süre. e-duruşmaya kadar ulaşmıştır.

Çağın gereklerinin her alanda yakalanma çabasının, özellikle yargılamalarda çok doğru şekilde uygulanması için, her atılacak adımın, farklı görüşlerin paylaşılacağı uzun tartışmalara ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır.

Son günlerde gündemde bulunan kimi davalarla ilgili olarak yapılacak yargılamalarda, duruşmaların TV kanalından canlı yayınlanması hususu, siyasetçiler tarafından Anayasamızın “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmüne rağmen tartışmaya açılmıştır. Keza bir olaya veya kişiye özel yasal düzenleme yapılması hukuk devleti ilkesi ile de bağdaşmamaktadır.

Ceza muhakemesi, soruşturma, kovuşturma, yargılama, hüküm ve infaz evrelerinden oluşmaktadır.

Yargılama aşaması; sanığın mahkeme huzuruna çıkarıldığı, delillerin sunulduğu ve tanıkların dinlendiği, duruşma aşaması; delillerin değerlendirilmesi ve sanığın savunma hakkının kullanılmasını içerir. Bu süreç Mahkemenin kararını vermesi, karara karşı itiraz/istinaf/ temyiz yollarına başvurulması ve nihayetinde bu süreçlerin tamamlanması sonucunda kararın/cezanın infazıyla sonuçlanır. Halkın bilgilenme hakkının aracı olarak basın yayın organlarının basın özgürlüğü kapsamında bu süreci izleyip kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır.

Bir kişi hakkında suç isnat edilmesi ve hakkında yargılama yapılması o kişinin suçlu olduğu anlamına gelmez. Ancak bu yargılamaların sonucunda kesinleşmiş bir kararın ortaya çıkması ile iddialar sübut bulur ve sanık suçlu ilan edilir.

Bu kapsamda, ceza yargılamasında kişi hak ve özgürlüklerini koruyan en temel ilke Masumiyet Karinesidir. Anayasamızın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde ifade edilen masumiyet karinesi Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı Madde 48’de de şu ifadelerle yerini almıştır.

“1. Kendisine karşı ithamda bulunulan bir kişinin, yasaya göre suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar masum olduğu kabul edilecektir.

2. Kendisine karşı ithamda bulunulmuş olan bir kişinin savunma haklarına saygı gösterilmesi teminat altına alınmalıdır”

“Masumiyet karinesi” ile korunan şüphelinin/sanığın, yargılama aşamasında da “aleniyet ilkesi “ ile güven içinde yargılanması sağlanmaya çalışılmıştır.

Aleniyet İlkesi ise T.C. Anayasası Madde 141’de yerini almıştır.

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.

Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.”

Yargıtay CGK, 2017/625 E. 2018/275 K., 12.06.2018. kararında; “aleniyet ilkesi, yargılama işlemleri açısından getirilmiş olup insanların gizli olarak yargılanmasının engellenmesine, işlemlerin kanuna uygun yapılmasının denetlenmesine, adil yargılama ve mahkemelere güvenin sağlanmasına katkıda bulunur” şeklinde aleniyet ilkesini açıklamıştır.

Siyasetçiler tarafından ortaya atılan ve yargılamanın yapılma şekline ilişkin görüşler esasen mahkemelerin yetkisine de müdahale niteliğindedir. T.C. Anayasası’nın 9.maddesi gereğince yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.

Esasen söz konusu tartışma Anayasanın 138. Maddesinde yer alan

“Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz…”

hükmüne ve dolayısıyla mahkemelerin bağımsızlığına ve “duruşmanın düzenini mahkeme başkanı sağlar” kuralına müdahale niteliğindedir.

Faruk Erem hocamızın deyimi ile “Duruşmanın gizliliği, sanık kadar hakim için de tehlikelidir; gizlilik adaleti henüz kaynağında zehirler”.

Bu nedenle aleniyet yargılamanın tarafları açısından olduğu kadar yargılamayı yürüten yargı mensupları içinde çok önemlidir. Ancak aleniyet ilkesinin duruşma salonunun dışına çıkılarak genişletilmesi insan onuruna ve adil yargılanma hakkına zarar verecektir. Keza yargılamalarda duruşmaların sınırsız sayıda insana ulaştırılması gibi bir hedef bulunmamaktadır. Hedef, adaletin tecellisi konusunda kamu vicdanının oluşmasıdır.

Aleniyet ilkesi gereği mahkemede duruşma sırasında ses ve görüntü kaydının alınması ile ses ve görüntü kaydının canlı yayınlanması çok farklı iki durumdur. Duruşmanın aleni olması, duruşma hakkında herkesin herşeye vakıf olması ya da “canlı yayınlanması” anlamını taşımaz. Aleniyet ilkesi gereği duruşmaların sesli ve görüntülü kayda alınması sanığın yargılama sırasında kendini güvende hissedeceği, davanın taraflarının ve avukatların kısıtlama yaşamadan kendilerini rahatlıkla ifade edeceği, tekrar yapmaktan kurtulacağı, sözlerinin tutanağa doğru şekilde geçip geçmediği endişesini ya da yanlış anlaşılma endişesini yaşamadan konuşmasını yapabileceği, savunma hakkının özgürce kullanılacağı, çelişkilerin ve davayı etkileyecek ifadelerin daha net anlaşılacağı, mahkeme heyetinin de adalete ulaşma noktasında tüm verilere daha sağlıklı ulaşacağı bir ortamı sağlamaktadır. Bu durum kamu vicdanı, yargılamanın adil olup olmadığı hususunda mahkemenin denetimi açısından önem arz etse de , yargılamanın aleniyetin boyutu genişletilerek kitle iletişim araçlarıyla halka açılması, canlı olarak TV kanallarından yayınlanması durumunda; kişi hak ve özgürlüklerine , insan onuruna ve adil yargılanma hakkına zarar verme ihtimali bulunduğunu, yargılamaya katılanların toplumsal teşhirinin kimi olumsuz olaylara sebebiyet verebileceği ( gazetelerde mahkeme hakimlerinin teşhir edildikten sonra başlarına istenmeyen olaylar gelmesi gibi) , tanıkların, bilirkişilerin hedef haline gelebileceği, mahkemelerin yargılama ve adalete erişim amacından sapacağı hususlarının da göz önünde bulundurulma zorunluluğu bulunmaktadır. Ayrıca bu durum davanın taraflarının unutulma hakkı, özel hayatın gizliliği hakkı ve kişisel verilerin korunması hakkının da ihlaline neden olacaktır.

Anayasa 12.Madde hükmünce

“Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” (Any. Madde 13)

Yargılama sırasında en büyük güvencelerden birisi de adil yargılanma hakkıdır. “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”(Any. Madde 36)

Yargılamaların TV kanalından canlı yayınlanması adil yargılanma hakkına zarar verebilecektir. Şöyleki;

“Adil yargılanma hakkı” başlıklı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi:

1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.” hükmünü içermektedir.

“Etkili hukuki bir yola başvurma ve adil yargılanma hakkı” başlıklı Avrupa Birligi Temel Haklar Şartı 47.Maddede

“..Herkes, daha önceden yasa ile tesis edilmiş bağımsız ve tarafsız bir mahkemede makul bir süre içinde yapılacak adil ve kamuya açık bir duruşma yapılması hakkına sahiptir. Herkes, kendisine bilgi verilmesi, savunulması ve temsil edilmesi fırsatına sahip olmalıdır…”

Duruşmaların kayıt altına alınması ve yayınlanması diğer ülkelerin de gündeminde sık sık tartışmaya açılmakta, bu konuda sunulan kanun teklifleri ciddi tartışmalara neden olmaktadır. Örneğin Almanya bu konuda yaşanan sorunları çözmek ve aleniyet ilkesini uygulamak için duruşma salonlarının düzeninin sağlanması ve basın yayın organları ile duruşma salonunda olup bitenlerin halkla buluşmasının sağlanması, medya temsilcileri için ayrılan odalara duruşma salonundan ses yayını yapılması gibi yöntemlerle çözmüştür. Türkiye’ de de medya temsilcilerine ve adliye muhabirlerine sağlanan ortamlarla ve kolaylıklarla halkın haber alması sağlanmaktadır.

Keza bu konuda Federal Almanya Anayasa Mahkemesinin önemli kararları bulunmaktadır. Sığınmacıların öldürülmesi olayında Demokratik Alman Cumhuriyeti Devlet Partisinin yöneticilerinin yargılanmasına ilişkin davanın televizyon kanalı aracılığı ile canlı olarak yayınlanması talebinin reddedilmesi üzerine Federal Alman Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru üzerine mahkeme izleyiciler için çekici bir haber yaratmak için basının çarpıtma ve yanlış aktarma risklerinin olması, kişinin teşhir edilmesinin yine o kişinin topluma kazandırılması bakımından olumsuz sonuçlar ortaya çıkarması, kişilerin kamera ve ses kaydının alınması durumunda davranışlarını değiştirebilme ve samimi açıklamalar yapmaktan kaçınabilme ihtimali gibi hususları gerekçe göstererek duruşmada kayıt yasağını hukuken doğru bulmuştur.

Yine Bayern Münih Futbol Kulübünün başkanı Uli Hoeness’in vergi kaçakçılığı suçu ile yargılandığı davada başta taraftarlar olmak üzere çok sayıda kişinin davayı izlemek istemesi üzerine, stadyumun duruşma salonu haline getirilmesi tartışılmış ve nihayetinde; yargılamanın adliye binasındaki duruşma salonunda yapılmasının doğru olacağı, futbol sahasında yargılama yapmanın aleniyet olmadığı, aleniyetin duruşma salonunda kaç kişiyi alıyorsa o sayıda insanla gerçekleştirilmesi gerektiği, mahkeme salonunun ötesinde aleniyetin genişletilmesinin insan onuruna ve adil yargılanma hakkına aykırı olacağı, tarafların bir gösteri aracına indirgeneceği, duruşma salonu dışındaki bir ortamda mahkemenin olayların gidişatını izleyemeyerek kontrolü kaybedebileceği, bununda maddi gerçeğe ulaşılmasını güçleştireceği konusunda tartışmayı noktalamıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aleniyet ilkesi ile ilgili pek çok kararında genelde aynı ifadelere yer vermiştir. Örn; 7984/77 — Pretto Ve Diğerleri V. İtalya kararında: “Sözleşme’nin 6(1). fıkrasında sözü edilen yargısal organlar önünde görülen bir davanın aleniyeti, davanın taraflarını, kamu denetiminin bulunmadığı gizli adalet dağıtımına karşı korur; bu aynı zamanda, ister alt derece olsun isterse üst derece olsun, mahkemelere olan güvenin sürdürülmesini sağlama yollarından biridir. Aleniyet, adalet dağıtımını görünür kılmakla Sözleşme’nin 6(1). fıkrasındaki amaçlardan birinin, yani Sözleşme anlamında her demokratik toplumun temel prensiplerinden biri olan adil yargılanma güvencesinin gerçekleştirilmesine de katkıda bulunur (bk. 21.02.1975 tarihli Golder kararı, § 36 ve ayrıca 14.11.1960 tarihli Lawless kararı, § 13).

Avrupa Konseyi’ne üye Devletlerin hepsi bu aleniyet prensibine bağlı olmakla birlikte, hukuk sistemleri ve yargısal uygulamaları, duruşma yapma ve kararları “açıklama” (pronouncement) konusunda aleniyet prensibinin kapsamında ve yerine getirilme tarzında bazı farklılıklar olduğunu ortaya koymaktadır. Meselenin biçimsel yönü, Sözleşme’nin 6(1). fıkrasının gerektirdiği aleniyetin temelini oluşturan hedef ile karşılaştırıldığında, ikincil bir öneme sahiptir. Demokratik bir toplumda adil yargılamaya verilen yerin önemi, bu alanda yapacağı denetim bakımından, Mahkeme’yi söz konusu usulün gerçeklerini incelemeye zorlamaktadır (bk. özellikle, ayrıntılardaki farklılıklarla birlikte, 26.03.1982 tarihli Adolf kararı, § 30).

Mahkeme, davalı Devletin iç hukukunda “karar”a verilen aleniyet biçimini her olayda o yargılamanın özel koşulları ışığında ve Sözleşme’nin 6(1). fıkrasının amacına dayanarak değerlendirmek gerektiğini düşünmektedir.”

Yine KRESTOVSKIY / RUSYA DAVASI’nda AİHM “Mahkeme, duruşmaların kamuya açık olarak yapılmasının, Madde 6 /1’de yer alan temel bir ilkeyi oluşturduğunu yineler. Bu ilke, davacıları adaletin gizlice ve kamuoyu denetimi olmadan uygulanmasına karşı korur; ayrıca mahkemelere güvenin sürdürülebileceği araçlardan biridir. Davalar da dahil olmak üzere adaletin uygulanması, kamuya açık olarak yürütülmekten meşruiyet kazanır. Adaletin uygulanmasını şeffaf hale getirerek, kamuya açık olma, Madde 6/1’in amacının, yani adil yargılamanın yerine getirilmesine katkıda bulunur ve bu amaç, Sözleşme anlamında herhangi bir demokratik toplumun temel ilkelerinden biri olan güvence altına alınmıştır (bkz . Gautrin ve Diğerleri – Fransa , 20 Mayıs 1998 tarihli karar, Karar ve Hüküm Raporları 1998-III, § 42 ve Pretto ve Diğerleri – İtalya , 8 Aralık 1983 tarihli karar, Seri A no. 71, § 21). Sıradan ceza davalarında, beraberindeki güvenlik sorunlarına rağmen, tehlikeli kişileri ilgilendirebilecek yüksek bir tanıtım beklentisi vardır (bkz. Campbell ve Fell v. Birleşik Krallık , 28 Haziran 1984 tarihli karar , Seri A no. 80, § 87).” Hükmü ile aleniyet ilkesinin önemine vurgu yapmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diğer bir kararında kişilerin “imajını” yani görüntüsünü koruma hakkından bahsetmekte ve şu karara yer vermektedir.

“Bu nedenle kamuya mâl olmuş bir kişi de olsa, kişinin bir fotoğrafın yayınlanması, özel hayatına müdahale etmektedir (ibidem, § 95). Nitekim Mahkeme birçok defa, anlık görüntülerin, bir kişi veya ailesi hakkında çok kişisel, hatta mahrem “bilgiler” içerebileceğine hükmetmiştir (ibidem, § 103). Mahkeme ayrıca, bir bireyin imajının kişiliğinin ana özelliklerinden biri olduğunu vurgulayarak, kişinin özgünlüğünü ifade etmesi ve diğerlerinden farklılaşmasına imkân vermesi sebebiyle, herkesin kendi imajına sahip olma hakkının bulunduğunu kabul etmiştir. Kişinin imajının korunması hakkı, kişisel gelişimin olmazsa olmaz koşullarından birini de teşkil etmektedir. Esasen, her bireyin kendi imajının kontrol edebileceği varsayılır ki, bu varsayım, özellikle kişinin bu imajın yayılmasını reddetme olasılığını (ibidem, § 96) ve aynı zamanda bu imgenin başkaları tarafından ele geçirilmesine, saklanmasına ve yeniden üretilmesine karşı çıkma hakkını (López Ribalda ve diğerleri/İspanya [BD], no. 1874/13 ve 8567/13, § 89, 17 Ekim 2019) da içerir.”

Yargılamaların naklen yayınlanmasının pek çok konuda insan hak ve özgürlüğünün ihlaline yol açacağı yukarıdaki örnek kararlardan da anlaşılmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu:

Madde 182 –

(1) Duruşma herkese açıktır.

(2) Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde,

duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir.

(3) Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır.”

“CMK Madde 182 gerekçesi alenilik konusunda en açıklayıcı ve anlaşılır metindir. Duruşma aşamasının genel karakterleri, bütün karşılaştırmalı ceza usulü mevzuatında, açıklık, sözlülük (şifahîlik), tartışmalılık (diyalog) ve işi bir duruşmada bitirme (Fransızca deyimi ile concentation) dir..

Duruşmanın açıklığı; hem iyi bir adaletin güvencesidir ve hem de suç yönünden genel önlemeyi sağlar.

“Madde, açıklık kuralını duruşmayı ilgilendiren bir kurum olduğu için sistematik açıdan duruşma bölümünün başına almıştır..

Madde, başta Anayasanın ve uluslararası sözleşmelerin kabul ettiği bir esası tekrarlamakta ve açıklığı tanımlamaktadır: Açıklık duruşmanın herkese açık olması demektir; tabiî olarak maddî olanakların zorunlu kıldığı hâller saklıdır. Başka bir deyişle açıklık, mahkeme salonuna alabildiği kadar kişinin, kabul koşullarına tâbi tutulmaksızın girebilmesi demektir. Herkese açık olmak, bir kayda tâbi tutulmadan, mahkeme salonuna kişinin girebilmesi anlamını taşır.

İkinci fıkra, iki hâlde duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılabilmesine olanak vermektedir:

1. Genel ahlâk,

2. Kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kılması.

Maddeye göre bu iki hâlde kapalılığa mahkemece karar verilecektir. Bu karar mutlaka gerekçeli olacak ve hüküm herhâlde açık duruşmada açıklanacaktır.

Çocukların yargılanmasına ilişkin hükümler saklıdır.”

Son dönemlerde kamuoyunun takip ettiği, bazı siyasetçilere ilişkin yapılacak yargılamalarla ilgili olarak, Ceza Muhakemesi Kanununda “Ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı” bulunduğundan bu aşamada kanun değişikliğinden bahsedilmeye başlanmıştır.

Peki sormak gerekir. Her davada duruşmaların aleni yapılması konusu gündeme gelirse nasıl cevap verilecektir. Hangi davalar, hangi nedenle TV ‘den canlı yayınlanacaktır. Kişiye göre, olaya göre, davaya göre bir ayrım ve düzenleme yapmak kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmeyecek midir? Duruşmanın yayınlanmasının doğrudan kendisini ilgilendiren taraflar buna muvafakat vermezse yine de zorla yayın yapılabilecek midir? Bu hususların AYM ve AHİM nezdinde davalara neden olacağı açıktır. Mahkemelerin bununla uğraşmasını beklemek düşünülemez.. Yargılamalar sadece ve sadece gerçek adalete ulaşmak için yapılır. Bunun içinde Mahkemelerin yönetimini müdahaleye açık olmayacak şekilde yargı organına bırakmak gerekir.

CMK 183.maddede “Ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı”na yer verilmiştir.

“ (1) 180 inci maddenin beşinci fıkrası ile 196 ncı maddenin dördüncü fıkrası hükmü saklı kalmak üzere, adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu hüküm, adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adlî işlemlerin icrasında da uygulanır.

Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 183. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

Madde, ülkemiz bakımından yeni bir hüküm getirmiş olmaktadır. İtalya, İspanya, Polonya’da, bazen duruşmalar kayda alınarak veya kısmen televizyonda yayınlanmakta ve bu yayınların halkın haber alma gereksinimini karşılaması veya eğitim amacıyla yapıldığı öne sürülmektedir. Ancak öğreti, bu tür yayınların suçsuzluk karinesini ihlal ettiğini, mahkeme salonuna şiddet getirdiğini, adaletin koşulu olan sükuneti bozduğunu, savunmayı güçleştirdiğini, adalete siyasetin karıştırılmasını tahrik ettiğini ileri sürmekte ve mahkeme salonlarına kameraların sokulmasının yasaklanmasını istemektedir.

Fransız kanun koyucusu duruşmalarda televizyon kayıtlarını ancak adli tarih yönünden arşiv kurmak amacı ile ve istisnai olarak kabul etmektedir. (11 Temmuz l985 Kanunu)

“Soruşturma ve kovuşturma işlemleri sırasındaki ses ve görüntüleri yetkisiz olarak kayda alan veya nakleden kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır (TCK m.286).”

Maddede, 186 ncı maddenin son fıkrası ile 202 nci maddenin dördüncü fıkrası hükmü saklı kalmak üzere duruşma salonunda ve adliye binasının içerisinde ses veya görüntü kaydedici aletlerin kullanılması yasaklanmaktadır. Hüküm, Fransız ve Alman Kanunlarından esinlenerek düzenlenmiştir. Duruşmanın açıklığı, kullanılagelen duruşma salonunun alabildiği kadar kişiye açık bir duruşma yapılması demektir. Naklen yayın şeklinde duruşmanın yayınlanması açıklığın gereği değildir. Bu tür yayınlar sanığın suçsuzluk karinesinin ihlali niteliğinde görülmüştür. Yasak, adliye binası dışındaki diğer adli işlemlerin icrası sırasında da uygulanacaktır. Diğer bir ifadeyle hakim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan keşif veya polis tarafından istisnai hallerde yapılabilen yer gösterme işlemlerinde de ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasaklanmaktadır. Tutanak düzenlenmesi amacıyla yapılan ve yasanın izin verdiği ses ve görüntü kayıtlarının bu yasak kapsamına girmeyeceği açıktır.

Madde, her türlü sesli ve görüntülü kayıt ve nakil olanağı sağlayan aletleri yasakladığından fotoğraf çekilmesine engel yoktur. Ancak mahkeme başkanı veya hakim, duruşmanın amacını ihlal edecek surette abartılı biçimde fotoğraf cihazlarının kullanılmasını yargılamanın düzenini sağlamak hususundaki yetkisine dayanarak menedebilir. Adliye binası içerisinde söz konusu aletler mutlak olarak kullanılamayacak, bu suretle adliye koridorlarında taraflar arasındaki dövüşmeleri tahrik edebilecek faaliyetlere son verilecektir. Duruşma salonunda ise duruşma başladıktan sonra söz konusu aletlerle görüntü alınması yasaklanmaktadır.

– Aleniyet İlkesinin istisnası olarak, Mahkemeler yargılamayı yaparken davanın ve tarafların özelinde gerekçelerini ortaya koymak suretiyle yayım yasağı koyma hakkına sahiptir.

T.C. Anayasa’sı 28/5. Maddesinde

“Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hâkim tarafından yayım yasağı konabilir.”

Ceza Muhakemesi Kanunun 187. maddesi 3. fıkrasına göre de,

“Açık duruşmanın içeriği, millî güvenliğe veya genel ahlaka veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına dokunacak veya suç̧ işlemeye kışkırtacak nitelikte ise; mahkeme, bunları önlemek amacı ile ve gerektiği ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklar ve kararını açık duruşmada açıklar.”

Diğer ülkelerdeki uygulamalara bakıldığında aleniyet ilkesinin uygulandığını ancak genel olarak duruşmaların canlı yayınlanmasının bu aleniyet kapsamında görülmediğini, basın yayın organları eliyle halka bilgi alma hakkının sağlandığını görmekteyiz.

Almanya’da bu konu çok tartışılmış ve (Hükümet Tasarısı) Madde 189. (Gerekçe)sinde şu yoruma yer verilmiştir.

“ Madde, ülkemiz bakımından yeni bir hüküm getirmiş olmaktadır. İtalya, İspanya, Polonya’da, bazen duruşmalar kayda alınarak veya kısmen televizyonda yayınlanmakta ve bu yayınların halkın haber alma gereksinimini karşılaması veya eğitim amacıyla yapıldığı öne sürülmektedir. Ancak öğreti, bu tür yayınların suçsuzluk karinesini ihlâl ettiğini, mahkeme salonuna şiddet getirdiğini, adaletin koşulu olan sükûneti bozduğunu, savunmayı güçleştirdiğini, adalete siyasetin karıştırılmasını tahrik ettiğini ileri sürmekte ve mahkeme salonlarına kameraların sokulmasının yasaklanmasını istemektedir.

Fransız kanun koyucusu duruşmalarda televizyon kayıtlarını ancak adlî tarih yönünden arşiv kurmak amacı ile ve istisnaî olarak kabul etmektedir. (11 Temmuz l985 Kanunu)”

Duruşmanın açıklığı/aleniliği, kullanılagelen duruşma salonunun alabildiği kadar kişiye açık bir duruşma yapılması demektir. Naklen yayın şeklinde duruşmanın yayınlanması açıklığın gereği değildir. Bu tür yayınlar sanığın suçsuzluk karinesinin ihlâli niteliğinde görülmüştür.

Yasak, adliye binası dışındaki diğer adlî işlemlerin icrası sırasında da uygulanacaktır. Diğer bir ifadeyle hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan keşif veya polis tarafından istisnaî hâllerde yapılabilen yer gösterme işlemlerinde de ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasaklanmaktadır. Tutanak düzenlenmesi amacıyla yapılan ve yasanın izin verdiği ses ve görüntü kayıtlarının bu yasak kapsamına girmeyeceği açıktır.

CMK’nın 183. maddesi, duruşmada ses ve görüntü kaydedilmesini veya bunların naklini yasaklamaktadır. Ceza yargılamasının taraflarının özgürce yargılamaya katılabilmesinin aracı olan aleniyet ilkesi konusunda çok dikkatli davranılması gerektiği ortadadır. Adaletin gerçekleştirilmesi hak ve taleplerdeki dengenin gözetilmesi ile mümkündür.

Bunu da duruşmayı yöneten başkan ya da hakim; masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı, kişilik haklarının korunması ve basın özgürlüğü, kitlelerin haber/bilgi alma hakkı şeklinde ortaya çıkan, birbiriyle çatışan hakları dikkate alarak gerçekleştirir.

Sonuç olarak; Özellikle kamuoyu tarafından takip edilen ve merak edilen davalarda halkın yargılamadan bilgi alma isteği, yargılamaları takip etme hakkı bulunan basın yayın organları eliyle sağlanmaktadır. Aleniyetin sınırlarının genişletilmesi ve duruşmaların canlı yayınlanması düşüncesinin yargılamanın taraflarının, yargılamaya katılanların, sanık, müşteki, tanık, bilirkişi, hakim, savcı vs. nın kişilik haklarının zedelenmesine ve adil yargılanma hakkının ihlaline neden olabileceği de göz ardı edilmemelidir.

Yargılama resmi ve ciddi bir iştir ve yargılamanın sac ayakları olan hakim, savcı, avukat üçlüsünün; insicamını bozan unsurlar olmadan, davranış biçimini etkileyecek hiçbir dış etken bulunmadan ve üzerlerinde herhangi bir baskı hissetmeden azami dikkatle yargılamayı takibini gerektirir. Ayrıca davaya katılanların “kamera etkisi” ne kapılarak gerçeklikten uzaklaşmalarına neden olabilecektir. Keza hakim, savcı ve avukatların kamera önünde konuşmaya zorlanması da beklenemez. Mahkemeleri film setine çevirmek, kendini gösterme, kameraya oynama gibi durumları ortaya çıkaracaktır ki bu da adil yargılanma hakkını zedeleyebilecektir. Bu koşullarda da gerçek adalete ulaşmak mümkün olmayacaktır.

Duruşmaların canlı yayınlanması tartışmalarını yaparken kişilik haklarının korunması, adil yargılanma hakkı, mahkemelerin işleyişinin, masumiyet karinesinin, lekelenmeme hakkının ve toplumsal psikoloji ve kültürün göz önünde bulundurulma zorunluluğu bulunmaktadır.

Av. Sema Aksoy
Ankara Barosu Eski Başkanı

Kaynaklar

-Ceza yargısı duruşmalarında ses ve görüntü kaydı alınmasının aleniyet ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi, Eskişehir Barosu Dergisi Cilt 8-Sayı 1, Av. Dr. Ahmet Haşim ALAGÜNEY

– Doğan Soyaslan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı (Ankara: Yetkin Yayınları, 2018)

– Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku (Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları,1978),

– Duygun Yarsuvat, “Kitle İletişim Araçlarının Ceza Adaletine Etkisi” İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı 1995-10

– Christian Schrader, ‘Aleniyet İlkesine İlişkin Almanya’daki Güncel Gelişmeler’ (2017) Prof. Dr. Bülent Tahiroğlu’na Armağan Özel Sayısı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi,

– https://av-saimincekas.com/kanunlar/cmk/ceza-muhakemesi-kanunu-madde-183/#gerekce

​Kişilerin özgürlük alanına doğrudan müdahaleyi içeren ceza hukukunda, soruşturmanın gizliliği, kovuşturmanın ise aleniliği esastır. M.Ö.1850 lerde Sümerler’de Yurttaşlar Meclisinde yapılan yargılamaların yansıdığı tabletlerle başlayan, el yazısı tutanaklarla, daktilolar ile devam eden yargılamaların kayıt altına alınma süreci bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle farklı bir boyuta ulaşmış bulunmaktadır. Ülkemizde yargılamanın pek çok aşamasında kullanılan dijital uygulamalar her geçen gün yargılamada hakim olmaya devam etmektedir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) gibi projeler ile devam eden bu süre. e-duruşmaya kadar ulaşmıştır.

Çağın gereklerinin her alanda yakalanma çabasının, özellikle yargılamalarda çok doğru şekilde uygulanması için, her atılacak adımın, farklı görüşlerin paylaşılacağı uzun tartışmalara ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır.

Son günlerde gündemde bulunan kimi davalarla ilgili olarak yapılacak yargılamalarda, duruşmaların TV kanalından canlı yayınlanması hususu, siyasetçiler tarafından Anayasamızın “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmüne rağmen tartışmaya açılmıştır. Keza bir olaya veya kişiye özel yasal düzenleme yapılması hukuk devleti ilkesi ile de bağdaşmamaktadır.

Ceza muhakemesi, soruşturma, kovuşturma, yargılama, hüküm ve infaz evrelerinden oluşmaktadır.

Yargılama aşaması; sanığın mahkeme huzuruna çıkarıldığı, delillerin sunulduğu ve tanıkların dinlendiği, duruşma aşaması; delillerin değerlendirilmesi ve sanığın savunma hakkının kullanılmasını içerir. Bu süreç Mahkemenin kararını vermesi, karara karşı itiraz/istinaf/ temyiz yollarına başvurulması ve nihayetinde bu süreçlerin tamamlanması sonucunda kararın/cezanın infazıyla sonuçlanır. Halkın bilgilenme hakkının aracı olarak basın yayın organlarının basın özgürlüğü kapsamında bu süreci izleyip kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır.

Bir kişi hakkında suç isnat edilmesi ve hakkında yargılama yapılması o kişinin suçlu olduğu anlamına gelmez. Ancak bu yargılamaların sonucunda kesinleşmiş bir kararın ortaya çıkması ile iddialar sübut bulur ve sanık suçlu ilan edilir.

Bu kapsamda, ceza yargılamasında kişi hak ve özgürlüklerini koruyan en temel ilke Masumiyet Karinesidir. Anayasamızın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde ifade edilen masumiyet karinesi Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı Madde 48’de de şu ifadelerle yerini almıştır.

“1. Kendisine karşı ithamda bulunulan bir kişinin, yasaya göre suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar masum olduğu kabul edilecektir.

2. Kendisine karşı ithamda bulunulmuş olan bir kişinin savunma haklarına saygı gösterilmesi teminat altına alınmalıdır”

“Masumiyet karinesi” ile korunan şüphelinin/sanığın, yargılama aşamasında da “aleniyet ilkesi “ ile güven içinde yargılanması sağlanmaya çalışılmıştır.

Aleniyet İlkesi ise T.C. Anayasası Madde 141’de yerini almıştır.

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.

Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.”

Yargıtay CGK, 2017/625 E. 2018/275 K., 12.06.2018. kararında; “aleniyet ilkesi, yargılama işlemleri açısından getirilmiş olup insanların gizli olarak yargılanmasının engellenmesine, işlemlerin kanuna uygun yapılmasının denetlenmesine, adil yargılama ve mahkemelere güvenin sağlanmasına katkıda bulunur” şeklinde aleniyet ilkesini açıklamıştır.

Siyasetçiler tarafından ortaya atılan ve yargılamanın yapılma şekline ilişkin görüşler esasen mahkemelerin yetkisine de müdahale niteliğindedir. T.C. Anayasası’nın 9.maddesi gereğince yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.

Esasen söz konusu tartışma Anayasanın 138. Maddesinde yer alan

“Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz…”

hükmüne ve dolayısıyla mahkemelerin bağımsızlığına ve “duruşmanın düzenini mahkeme başkanı sağlar” kuralına müdahale niteliğindedir.

Faruk Erem hocamızın deyimi ile “Duruşmanın gizliliği, sanık kadar hakim için de tehlikelidir; gizlilik adaleti henüz kaynağında zehirler”.

Bu nedenle aleniyet yargılamanın tarafları açısından olduğu kadar yargılamayı yürüten yargı mensupları içinde çok önemlidir. Ancak aleniyet ilkesinin duruşma salonunun dışına çıkılarak genişletilmesi insan onuruna ve adil yargılanma hakkına zarar verecektir. Keza yargılamalarda duruşmaların sınırsız sayıda insana ulaştırılması gibi bir hedef bulunmamaktadır. Hedef, adaletin tecellisi konusunda kamu vicdanının oluşmasıdır.

Aleniyet ilkesi gereği mahkemede duruşma sırasında ses ve görüntü kaydının alınması ile ses ve görüntü kaydının canlı yayınlanması çok farklı iki durumdur. Duruşmanın aleni olması, duruşma hakkında herkesin herşeye vakıf olması ya da “canlı yayınlanması” anlamını taşımaz. Aleniyet ilkesi gereği duruşmaların sesli ve görüntülü kayda alınması sanığın yargılama sırasında kendini güvende hissedeceği, davanın taraflarının ve avukatların kısıtlama yaşamadan kendilerini rahatlıkla ifade edeceği, tekrar yapmaktan kurtulacağı, sözlerinin tutanağa doğru şekilde geçip geçmediği endişesini ya da yanlış anlaşılma endişesini yaşamadan konuşmasını yapabileceği, savunma hakkının özgürce kullanılacağı, çelişkilerin ve davayı etkileyecek ifadelerin daha net anlaşılacağı, mahkeme heyetinin de adalete ulaşma noktasında tüm verilere daha sağlıklı ulaşacağı bir ortamı sağlamaktadır. Bu durum kamu vicdanı, yargılamanın adil olup olmadığı hususunda mahkemenin denetimi açısından önem arz etse de , yargılamanın aleniyetin boyutu genişletilerek kitle iletişim araçlarıyla halka açılması, canlı olarak TV kanallarından yayınlanması durumunda; kişi hak ve özgürlüklerine , insan onuruna ve adil yargılanma hakkına zarar verme ihtimali bulunduğunu, yargılamaya katılanların toplumsal teşhirinin kimi olumsuz olaylara sebebiyet verebileceği ( gazetelerde mahkeme hakimlerinin teşhir edildikten sonra başlarına istenmeyen olaylar gelmesi gibi) , tanıkların, bilirkişilerin hedef haline gelebileceği, mahkemelerin yargılama ve adalete erişim amacından sapacağı hususlarının da göz önünde bulundurulma zorunluluğu bulunmaktadır. Ayrıca bu durum davanın taraflarının unutulma hakkı, özel hayatın gizliliği hakkı ve kişisel verilerin korunması hakkının da ihlaline neden olacaktır.

Anayasa 12.Madde hükmünce

“Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” (Any. Madde 13)

Yargılama sırasında en büyük güvencelerden birisi de adil yargılanma hakkıdır. “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”(Any. Madde 36)

Yargılamaların TV kanalından canlı yayınlanması adil yargılanma hakkına zarar verebilecektir. Şöyleki;

“Adil yargılanma hakkı” başlıklı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi:

1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.” hükmünü içermektedir.

“Etkili hukuki bir yola başvurma ve adil yargılanma hakkı” başlıklı Avrupa Birligi Temel Haklar Şartı 47.Maddede

“..Herkes, daha önceden yasa ile tesis edilmiş bağımsız ve tarafsız bir mahkemede makul bir süre içinde yapılacak adil ve kamuya açık bir duruşma yapılması hakkına sahiptir. Herkes, kendisine bilgi verilmesi, savunulması ve temsil edilmesi fırsatına sahip olmalıdır…”

Duruşmaların kayıt altına alınması ve yayınlanması diğer ülkelerin de gündeminde sık sık tartışmaya açılmakta, bu konuda sunulan kanun teklifleri ciddi tartışmalara neden olmaktadır. Örneğin Almanya bu konuda yaşanan sorunları çözmek ve aleniyet ilkesini uygulamak için duruşma salonlarının düzeninin sağlanması ve basın yayın organları ile duruşma salonunda olup bitenlerin halkla buluşmasının sağlanması, medya temsilcileri için ayrılan odalara duruşma salonundan ses yayını yapılması gibi yöntemlerle çözmüştür. Türkiye’ de de medya temsilcilerine ve adliye muhabirlerine sağlanan ortamlarla ve kolaylıklarla halkın haber alması sağlanmaktadır.

Keza bu konuda Federal Almanya Anayasa Mahkemesinin önemli kararları bulunmaktadır. Sığınmacıların öldürülmesi olayında Demokratik Alman Cumhuriyeti Devlet Partisinin yöneticilerinin yargılanmasına ilişkin davanın televizyon kanalı aracılığı ile canlı olarak yayınlanması talebinin reddedilmesi üzerine Federal Alman Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru üzerine mahkeme izleyiciler için çekici bir haber yaratmak için basının çarpıtma ve yanlış aktarma risklerinin olması, kişinin teşhir edilmesinin yine o kişinin topluma kazandırılması bakımından olumsuz sonuçlar ortaya çıkarması, kişilerin kamera ve ses kaydının alınması durumunda davranışlarını değiştirebilme ve samimi açıklamalar yapmaktan kaçınabilme ihtimali gibi hususları gerekçe göstererek duruşmada kayıt yasağını hukuken doğru bulmuştur.

Yine Bayern Münih Futbol Kulübünün başkanı Uli Hoeness’in vergi kaçakçılığı suçu ile yargılandığı davada başta taraftarlar olmak üzere çok sayıda kişinin davayı izlemek istemesi üzerine, stadyumun duruşma salonu haline getirilmesi tartışılmış ve nihayetinde; yargılamanın adliye binasındaki duruşma salonunda yapılmasının doğru olacağı, futbol sahasında yargılama yapmanın aleniyet olmadığı, aleniyetin duruşma salonunda kaç kişiyi alıyorsa o sayıda insanla gerçekleştirilmesi gerektiği, mahkeme salonunun ötesinde aleniyetin genişletilmesinin insan onuruna ve adil yargılanma hakkına aykırı olacağı, tarafların bir gösteri aracına indirgeneceği, duruşma salonu dışındaki bir ortamda mahkemenin olayların gidişatını izleyemeyerek kontrolü kaybedebileceği, bununda maddi gerçeğe ulaşılmasını güçleştireceği konusunda tartışmayı noktalamıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aleniyet ilkesi ile ilgili pek çok kararında genelde aynı ifadelere yer vermiştir. Örn; 7984/77 — Pretto Ve Diğerleri V. İtalya kararında: “Sözleşme’nin 6(1). fıkrasında sözü edilen yargısal organlar önünde görülen bir davanın aleniyeti, davanın taraflarını, kamu denetiminin bulunmadığı gizli adalet dağıtımına karşı korur; bu aynı zamanda, ister alt derece olsun isterse üst derece olsun, mahkemelere olan güvenin sürdürülmesini sağlama yollarından biridir. Aleniyet, adalet dağıtımını görünür kılmakla Sözleşme’nin 6(1). fıkrasındaki amaçlardan birinin, yani Sözleşme anlamında her demokratik toplumun temel prensiplerinden biri olan adil yargılanma güvencesinin gerçekleştirilmesine de katkıda bulunur (bk. 21.02.1975 tarihli Golder kararı, § 36 ve ayrıca 14.11.1960 tarihli Lawless kararı, § 13).

Avrupa Konseyi’ne üye Devletlerin hepsi bu aleniyet prensibine bağlı olmakla birlikte, hukuk sistemleri ve yargısal uygulamaları, duruşma yapma ve kararları “açıklama” (pronouncement) konusunda aleniyet prensibinin kapsamında ve yerine getirilme tarzında bazı farklılıklar olduğunu ortaya koymaktadır. Meselenin biçimsel yönü, Sözleşme’nin 6(1). fıkrasının gerektirdiği aleniyetin temelini oluşturan hedef ile karşılaştırıldığında, ikincil bir öneme sahiptir. Demokratik bir toplumda adil yargılamaya verilen yerin önemi, bu alanda yapacağı denetim bakımından, Mahkeme’yi söz konusu usulün gerçeklerini incelemeye zorlamaktadır (bk. özellikle, ayrıntılardaki farklılıklarla birlikte, 26.03.1982 tarihli Adolf kararı, § 30).

Mahkeme, davalı Devletin iç hukukunda “karar”a verilen aleniyet biçimini her olayda o yargılamanın özel koşulları ışığında ve Sözleşme’nin 6(1). fıkrasının amacına dayanarak değerlendirmek gerektiğini düşünmektedir.”

Yine KRESTOVSKIY / RUSYA DAVASI’nda AİHM “Mahkeme, duruşmaların kamuya açık olarak yapılmasının, Madde 6 /1’de yer alan temel bir ilkeyi oluşturduğunu yineler. Bu ilke, davacıları adaletin gizlice ve kamuoyu denetimi olmadan uygulanmasına karşı korur; ayrıca mahkemelere güvenin sürdürülebileceği araçlardan biridir. Davalar da dahil olmak üzere adaletin uygulanması, kamuya açık olarak yürütülmekten meşruiyet kazanır. Adaletin uygulanmasını şeffaf hale getirerek, kamuya açık olma, Madde 6/1’in amacının, yani adil yargılamanın yerine getirilmesine katkıda bulunur ve bu amaç, Sözleşme anlamında herhangi bir demokratik toplumun temel ilkelerinden biri olan güvence altına alınmıştır (bkz . Gautrin ve Diğerleri – Fransa , 20 Mayıs 1998 tarihli karar, Karar ve Hüküm Raporları 1998-III, § 42 ve Pretto ve Diğerleri – İtalya , 8 Aralık 1983 tarihli karar, Seri A no. 71, § 21). Sıradan ceza davalarında, beraberindeki güvenlik sorunlarına rağmen, tehlikeli kişileri ilgilendirebilecek yüksek bir tanıtım beklentisi vardır (bkz. Campbell ve Fell v. Birleşik Krallık , 28 Haziran 1984 tarihli karar , Seri A no. 80, § 87).” Hükmü ile aleniyet ilkesinin önemine vurgu yapmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diğer bir kararında kişilerin “imajını” yani görüntüsünü koruma hakkından bahsetmekte ve şu karara yer vermektedir.

“Bu nedenle kamuya mâl olmuş bir kişi de olsa, kişinin bir fotoğrafın yayınlanması, özel hayatına müdahale etmektedir (ibidem, § 95). Nitekim Mahkeme birçok defa, anlık görüntülerin, bir kişi veya ailesi hakkında çok kişisel, hatta mahrem “bilgiler” içerebileceğine hükmetmiştir (ibidem, § 103). Mahkeme ayrıca, bir bireyin imajının kişiliğinin ana özelliklerinden biri olduğunu vurgulayarak, kişinin özgünlüğünü ifade etmesi ve diğerlerinden farklılaşmasına imkân vermesi sebebiyle, herkesin kendi imajına sahip olma hakkının bulunduğunu kabul etmiştir. Kişinin imajının korunması hakkı, kişisel gelişimin olmazsa olmaz koşullarından birini de teşkil etmektedir. Esasen, her bireyin kendi imajının kontrol edebileceği varsayılır ki, bu varsayım, özellikle kişinin bu imajın yayılmasını reddetme olasılığını (ibidem, § 96) ve aynı zamanda bu imgenin başkaları tarafından ele geçirilmesine, saklanmasına ve yeniden üretilmesine karşı çıkma hakkını (López Ribalda ve diğerleri/İspanya [BD], no. 1874/13 ve 8567/13, § 89, 17 Ekim 2019) da içerir.”

Yargılamaların naklen yayınlanmasının pek çok konuda insan hak ve özgürlüğünün ihlaline yol açacağı yukarıdaki örnek kararlardan da anlaşılmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu:

Madde 182 –

(1) Duruşma herkese açıktır.

(2) Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde,

duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir.

(3) Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır.”

“CMK Madde 182 gerekçesi alenilik konusunda en açıklayıcı ve anlaşılır metindir. Duruşma aşamasının genel karakterleri, bütün karşılaştırmalı ceza usulü mevzuatında, açıklık, sözlülük (şifahîlik), tartışmalılık (diyalog) ve işi bir duruşmada bitirme (Fransızca deyimi ile concentation) dir..

Duruşmanın açıklığı; hem iyi bir adaletin güvencesidir ve hem de suç yönünden genel önlemeyi sağlar.

“Madde, açıklık kuralını duruşmayı ilgilendiren bir kurum olduğu için sistematik açıdan duruşma bölümünün başına almıştır..

Madde, başta Anayasanın ve uluslararası sözleşmelerin kabul ettiği bir esası tekrarlamakta ve açıklığı tanımlamaktadır: Açıklık duruşmanın herkese açık olması demektir; tabiî olarak maddî olanakların zorunlu kıldığı hâller saklıdır. Başka bir deyişle açıklık, mahkeme salonuna alabildiği kadar kişinin, kabul koşullarına tâbi tutulmaksızın girebilmesi demektir. Herkese açık olmak, bir kayda tâbi tutulmadan, mahkeme salonuna kişinin girebilmesi anlamını taşır.

İkinci fıkra, iki hâlde duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılabilmesine olanak vermektedir:

1. Genel ahlâk,

2. Kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kılması.

Maddeye göre bu iki hâlde kapalılığa mahkemece karar verilecektir. Bu karar mutlaka gerekçeli olacak ve hüküm herhâlde açık duruşmada açıklanacaktır.

Çocukların yargılanmasına ilişkin hükümler saklıdır.”

Son dönemlerde kamuoyunun takip ettiği, bazı siyasetçilere ilişkin yapılacak yargılamalarla ilgili olarak, Ceza Muhakemesi Kanununda “Ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı” bulunduğundan bu aşamada kanun değişikliğinden bahsedilmeye başlanmıştır.

Peki sormak gerekir. Her davada duruşmaların aleni yapılması konusu gündeme gelirse nasıl cevap verilecektir. Hangi davalar, hangi nedenle TV ‘den canlı yayınlanacaktır. Kişiye göre, olaya göre, davaya göre bir ayrım ve düzenleme yapmak kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmeyecek midir? Duruşmanın yayınlanmasının doğrudan kendisini ilgilendiren taraflar buna muvafakat vermezse yine de zorla yayın yapılabilecek midir? Bu hususların AYM ve AHİM nezdinde davalara neden olacağı açıktır. Mahkemelerin bununla uğraşmasını beklemek düşünülemez.. Yargılamalar sadece ve sadece gerçek adalete ulaşmak için yapılır. Bunun içinde Mahkemelerin yönetimini müdahaleye açık olmayacak şekilde yargı organına bırakmak gerekir.

CMK 183.maddede “Ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı”na yer verilmiştir.

“ (1) 180 inci maddenin beşinci fıkrası ile 196 ncı maddenin dördüncü fıkrası hükmü saklı kalmak üzere, adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu hüküm, adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adlî işlemlerin icrasında da uygulanır.

Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 183. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

Madde, ülkemiz bakımından yeni bir hüküm getirmiş olmaktadır. İtalya, İspanya, Polonya’da, bazen duruşmalar kayda alınarak veya kısmen televizyonda yayınlanmakta ve bu yayınların halkın haber alma gereksinimini karşılaması veya eğitim amacıyla yapıldığı öne sürülmektedir. Ancak öğreti, bu tür yayınların suçsuzluk karinesini ihlal ettiğini, mahkeme salonuna şiddet getirdiğini, adaletin koşulu olan sükuneti bozduğunu, savunmayı güçleştirdiğini, adalete siyasetin karıştırılmasını tahrik ettiğini ileri sürmekte ve mahkeme salonlarına kameraların sokulmasının yasaklanmasını istemektedir.

Fransız kanun koyucusu duruşmalarda televizyon kayıtlarını ancak adli tarih yönünden arşiv kurmak amacı ile ve istisnai olarak kabul etmektedir. (11 Temmuz l985 Kanunu)

“Soruşturma ve kovuşturma işlemleri sırasındaki ses ve görüntüleri yetkisiz olarak kayda alan veya nakleden kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır (TCK m.286).”

Maddede, 186 ncı maddenin son fıkrası ile 202 nci maddenin dördüncü fıkrası hükmü saklı kalmak üzere duruşma salonunda ve adliye binasının içerisinde ses veya görüntü kaydedici aletlerin kullanılması yasaklanmaktadır. Hüküm, Fransız ve Alman Kanunlarından esinlenerek düzenlenmiştir. Duruşmanın açıklığı, kullanılagelen duruşma salonunun alabildiği kadar kişiye açık bir duruşma yapılması demektir. Naklen yayın şeklinde duruşmanın yayınlanması açıklığın gereği değildir. Bu tür yayınlar sanığın suçsuzluk karinesinin ihlali niteliğinde görülmüştür. Yasak, adliye binası dışındaki diğer adli işlemlerin icrası sırasında da uygulanacaktır. Diğer bir ifadeyle hakim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan keşif veya polis tarafından istisnai hallerde yapılabilen yer gösterme işlemlerinde de ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasaklanmaktadır. Tutanak düzenlenmesi amacıyla yapılan ve yasanın izin verdiği ses ve görüntü kayıtlarının bu yasak kapsamına girmeyeceği açıktır.

Madde, her türlü sesli ve görüntülü kayıt ve nakil olanağı sağlayan aletleri yasakladığından fotoğraf çekilmesine engel yoktur. Ancak mahkeme başkanı veya hakim, duruşmanın amacını ihlal edecek surette abartılı biçimde fotoğraf cihazlarının kullanılmasını yargılamanın düzenini sağlamak hususundaki yetkisine dayanarak menedebilir. Adliye binası içerisinde söz konusu aletler mutlak olarak kullanılamayacak, bu suretle adliye koridorlarında taraflar arasındaki dövüşmeleri tahrik edebilecek faaliyetlere son verilecektir. Duruşma salonunda ise duruşma başladıktan sonra söz konusu aletlerle görüntü alınması yasaklanmaktadır.

– Aleniyet İlkesinin istisnası olarak, Mahkemeler yargılamayı yaparken davanın ve tarafların özelinde gerekçelerini ortaya koymak suretiyle yayım yasağı koyma hakkına sahiptir.

T.C. Anayasa’sı 28/5. Maddesinde

“Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hâkim tarafından yayım yasağı konabilir.”

Ceza Muhakemesi Kanunun 187. maddesi 3. fıkrasına göre de,

“Açık duruşmanın içeriği, millî güvenliğe veya genel ahlaka veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına dokunacak veya suç̧ işlemeye kışkırtacak nitelikte ise; mahkeme, bunları önlemek amacı ile ve gerektiği ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklar ve kararını açık duruşmada açıklar.”

Diğer ülkelerdeki uygulamalara bakıldığında aleniyet ilkesinin uygulandığını ancak genel olarak duruşmaların canlı yayınlanmasının bu aleniyet kapsamında görülmediğini, basın yayın organları eliyle halka bilgi alma hakkının sağlandığını görmekteyiz.

Almanya’da bu konu çok tartışılmış ve (Hükümet Tasarısı) Madde 189. (Gerekçe)sinde şu yoruma yer verilmiştir.

“ Madde, ülkemiz bakımından yeni bir hüküm getirmiş olmaktadır. İtalya, İspanya, Polonya’da, bazen duruşmalar kayda alınarak veya kısmen televizyonda yayınlanmakta ve bu yayınların halkın haber alma gereksinimini karşılaması veya eğitim amacıyla yapıldığı öne sürülmektedir. Ancak öğreti, bu tür yayınların suçsuzluk karinesini ihlâl ettiğini, mahkeme salonuna şiddet getirdiğini, adaletin koşulu olan sükûneti bozduğunu, savunmayı güçleştirdiğini, adalete siyasetin karıştırılmasını tahrik ettiğini ileri sürmekte ve mahkeme salonlarına kameraların sokulmasının yasaklanmasını istemektedir.

Fransız kanun koyucusu duruşmalarda televizyon kayıtlarını ancak adlî tarih yönünden arşiv kurmak amacı ile ve istisnaî olarak kabul etmektedir. (11 Temmuz l985 Kanunu)”

Duruşmanın açıklığı/aleniliği, kullanılagelen duruşma salonunun alabildiği kadar kişiye açık bir duruşma yapılması demektir. Naklen yayın şeklinde duruşmanın yayınlanması açıklığın gereği değildir. Bu tür yayınlar sanığın suçsuzluk karinesinin ihlâli niteliğinde görülmüştür.

Yasak, adliye binası dışındaki diğer adlî işlemlerin icrası sırasında da uygulanacaktır. Diğer bir ifadeyle hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan keşif veya polis tarafından istisnaî hâllerde yapılabilen yer gösterme işlemlerinde de ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasaklanmaktadır. Tutanak düzenlenmesi amacıyla yapılan ve yasanın izin verdiği ses ve görüntü kayıtlarının bu yasak kapsamına girmeyeceği açıktır.

CMK’nın 183. maddesi, duruşmada ses ve görüntü kaydedilmesini veya bunların naklini yasaklamaktadır. Ceza yargılamasının taraflarının özgürce yargılamaya katılabilmesinin aracı olan aleniyet ilkesi konusunda çok dikkatli davranılması gerektiği ortadadır. Adaletin gerçekleştirilmesi hak ve taleplerdeki dengenin gözetilmesi ile mümkündür.

Bunu da duruşmayı yöneten başkan ya da hakim; masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı, kişilik haklarının korunması ve basın özgürlüğü, kitlelerin haber/bilgi alma hakkı şeklinde ortaya çıkan, birbiriyle çatışan hakları dikkate alarak gerçekleştirir.

Sonuç olarak; Özellikle kamuoyu tarafından takip edilen ve merak edilen davalarda halkın yargılamadan bilgi alma isteği, yargılamaları takip etme hakkı bulunan basın yayın organları eliyle sağlanmaktadır. Aleniyetin sınırlarının genişletilmesi ve duruşmaların canlı yayınlanması düşüncesinin yargılamanın taraflarının, yargılamaya katılanların, sanık, müşteki, tanık, bilirkişi, hakim, savcı vs. nın kişilik haklarının zedelenmesine ve adil yargılanma hakkının ihlaline neden olabileceği de göz ardı edilmemelidir.

Yargılama resmi ve ciddi bir iştir ve yargılamanın sac ayakları olan hakim, savcı, avukat üçlüsünün; insicamını bozan unsurlar olmadan, davranış biçimini etkileyecek hiçbir dış etken bulunmadan ve üzerlerinde herhangi bir baskı hissetmeden azami dikkatle yargılamayı takibini gerektirir. Ayrıca davaya katılanların “kamera etkisi” ne kapılarak gerçeklikten uzaklaşmalarına neden olabilecektir. Keza hakim, savcı ve avukatların kamera önünde konuşmaya zorlanması da beklenemez. Mahkemeleri film setine çevirmek, kendini gösterme, kameraya oynama gibi durumları ortaya çıkaracaktır ki bu da adil yargılanma hakkını zedeleyebilecektir. Bu koşullarda da gerçek adalete ulaşmak mümkün olmayacaktır.

Duruşmaların canlı yayınlanması tartışmalarını yaparken kişilik haklarının korunması, adil yargılanma hakkı, mahkemelerin işleyişinin, masumiyet karinesinin, lekelenmeme hakkının ve toplumsal psikoloji ve kültürün göz önünde bulundurulma zorunluluğu bulunmaktadır.

Av. Sema Aksoy
Ankara Barosu Eski Başkanı

Kaynaklar

-Ceza yargısı duruşmalarında ses ve görüntü kaydı alınmasının aleniyet ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi, Eskişehir Barosu Dergisi Cilt 8-Sayı 1, Av. Dr. Ahmet Haşim ALAGÜNEY

– Doğan Soyaslan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı (Ankara: Yetkin Yayınları, 2018)

– Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku (Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları,1978),

– Duygun Yarsuvat, “Kitle İletişim Araçlarının Ceza Adaletine Etkisi” İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı 1995-10

– Christian Schrader, ‘Aleniyet İlkesine İlişkin Almanya’daki Güncel Gelişmeler’ (2017) Prof. Dr. Bülent Tahiroğlu’na Armağan Özel Sayısı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi,

– https://av-saimincekas.com/kanunlar/cmk/ceza-muhakemesi-kanunu-madde-183/#gerekce Hukuki Haber

Haberin Alıntılandığı Kaynak: www.hukukihaber.net

акції: