1. GEREKÇE HAKKI
Gerekçeli karar hakkı, AİHS m.6 ve Anayasa m.36 ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir. Temelde savunma, kanun yollarına başvurma, eşitlik hakkı gibi birçok haktan yararlanılmasına olanak tanıyan asli bir haktır. Anayasa 141/3 maddesi gereği, “Bütün mahkemelerin her türlü kararı gerekçeli olarak yazılır.” 141. maddenin gerekçesi ise şöyledir: “…Genellikle mahkeme kararlarına karşı kanun yolu açıktır. İlgilinin bu kanun yoluna başvurabilmesi için hakkındaki kararın gerekçesini bilmesi ve kanun yolu merciinde savunmasını bu gerekçeye göre yapabilmesi, inceleme merciin incelenmesinde de gerekçenin göz önüne alınması için kararın gerekçeli yazılması lazımdır.”
Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilerek 297/2 maddesinde anayasal hükme paralel olarak “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa ve 6100 sayılı Yasa Hükmü birlikte değerlendirildiğinde, mahkeme kararlarının içermesi gereken gerekçenin makul ve konuyla ilgili olması, yeterli açıklama içermesi, ileri sürülen tüm iddia ve itirazlara ayrı ve açık yanıt vermesi ve çelişki içermemesi gerekmektedir.
Karar gerekçesinin, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir.
Tarafların, dava yönünden neden haklı veya haksız olduklarını anlayabilmeleri ve kararın üst mahkemelerce hukuka uygunluk yönünden denetlenebilmesi için, kararın dayanaklarını açıkça ortaya koyan, dikkatle kaleme alınmış, şüpheye yer bırakmayan bir gerekçe bölümünün ve buna uygun bir hüküm fıkrasının bulunması zorunludur.
2. EMSAL KARARLAR AÇISINDAN TAZMİNAT DAVALARINDA GEREKÇELİ KARAR HAKKININ NİTELİKLERİ
Yargı kararlarına bakıldığında gerekçeli karar hakkı kapsamında birçok farklı ihlal iddiaları karşımıza çıkabilmektedir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişmekte ve aynı zamanda dava konusu olayın koşulları dikkate alınarak belirlenmektedir.
Yargıtay 4. HD., E. 2022/3700, K. 2022/15281, 23.11.2022 tarihli kararda taraflar arasındaki basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonunda; davanın kabulüne dair verilen 02.07.2020 günlü karar Yargıtayca incelenmiş olup davalıların 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 13. maddesine göre sorumlulukları bulunmadığından ötürü adı geçen davalılar hakkında davanın husumet yokluğundan reddi gerekirken manevi tazminattan sorumlu tutulmalarını doğru bulmamış, bozma nedeni yapmıştır. Bu kararda ilk derece mahkemesince davalıların varsa sorumluluklarının hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmadan davanın kabulüne karar verilmesi gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine açık bir örnektir.
Benzer başka bir kararda; Yargıtay 4.HD. E. 2021/25442, K. 2024/1909, 22.02.2024 tarihli kararıdır. Somut olayda taraflar arasındaki internet yayını yolu ile kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat ve kararın yayınlanması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince ise davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm tesisine, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay ise 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 3, 4, 5 ve 6 ncı maddelerine atıf yaparak içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı ve erişim sağlayıcının sorumlu olduğu ve sorumluluk esaslarının gösterildiği durumlardan bahsetmiş, dava konusu internet yayınları yönünden yönetim kurulu başkanı olan …’a husumet düşmediği ve hukuki sorumluluğunun bulunmadığı, pasif husumet yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu davalı yönünden de manevi tazminata karar verilmesi doğru görülmediğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı … yararına bozulmasına karar vermiştir.
Ankara BAM 25. HD. 2025/871 E. 2025/1339 K. 30.06.2025 tarihli kararda ise basın ve internet yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat isteğine ilişkin yargılama sonunda ilk derece mahkemesinin istinafa konu gerekçeli kararında; davaya konu yazıda geçen hangi söz ve ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu açıklanmadığı gibi, davalıların varsa sorumluluklarının hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığının açıkça ortaya konulmadığı, başka bir anlatımla kararın gerekçesinin maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olmadığı anlaşılmakla, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile kanun yolu denetimine uygun olmayan şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş olup karar kaldırılarak yeniden hüküm kurulması için ilk derece mahkemesine gönderilmiştir. Bu karar, gerekçenin nasıl olması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymuştur.
Emsal kararlardan da görüleceği üzere; gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte makul olmalıdır. Çünkü tarafların, dava açısından hukuk düzenince neden haklı ya da haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için, kararın usule uygun şekilde oluşturulmuş olması, bu bağlamda, hükmün neden o içerik ve kapsamda verildiğini açıkça ortaya koyan, ifadeleri dikkatle seçilmiş, kuşkuya yer vermeyen bir gerekçe bölümünün ve bu gerekçeyle uyumlu hüküm fıkralarının yer alması zorunludur.
Bahsettiğimiz emsal kararları da esas almak üzere gerekçeli kararın niteliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
i. Mantık kurallarına uygun olup makul gerekçe içermelidir.
ii. Kararda tarafların temel tezleri ortaya konularak tartışılmalı ve hüküm kurulurken bu tezlerin değerlendirildiği karardan anlaşılmalıdır.
iii. Dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymalıdır.
iv. Kanun yolu denetimine elverişli olmalıdır.
Bu niteliklere uygun olmayan bir karar HMK 353/1-a-6 maddesi gereği; Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle , Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davanın esası incelemeden karar kaldırılıp yeniden görülmesi için dosya kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapılmadan kesin olarak karar verilir.
Temyiz merciinde ise HMK 371/1-ç gereği, karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikleri bulunması sebebiyle Yargıtay temyiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozar.
Uygulamada birçok mahkemenin kararı gerekçeden yoksun verilmektedir. Oysaki gerekçenin, yargıcın tespit ettiği maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi üstlenmesi gerekmektedir. Kanun yolu denetiminde bu konu dile getirildiğinde mahkemenin ilk incelemeyi bu husustan yapması, usuli olarak kararı bozması gerekmektedir.
Özellikle taraflar ve avukatlara gerekçeli karar tebliğ edildiğinde, öncelikle kararın Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin ortaya koymuş olduğu temel mantık ve HMK 297, Anayasa 141’deki prensiplere uygun bir karar olup olmadığı, bu içerikleri ihtiva edip etmediği çerçevesinde karar incelenmeli, daha sonra bu çerçevede karar kanun yolu denetimine taşınırken öncelikle bu kriterler üzerinde gerekçeli karar hakkının ihlal edilip edilmediği, gerekçeli karar hakkı yönünden temel unsurların olup olmadığı itiraz gerekçesi yapılmalıdır.
Kaynakçalar
– Yargıtay 4. HD., E. 2022/3700, K. 2022/15281, 23.11.2022 T.
– Yargıtay 4.HD. E. 2021/25442, K. 2024/1909, 22.02.2024 T.
– Ankara BAM 25. HD. 2025/871 E. 2025/1339 K. 30.06.2025 T.
1. GEREKÇE HAKKI
Gerekçeli karar hakkı, AİHS m.6 ve Anayasa m.36 ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir. Temelde savunma, kanun yollarına başvurma, eşitlik hakkı gibi birçok haktan yararlanılmasına olanak tanıyan asli bir haktır. Anayasa 141/3 maddesi gereği, “Bütün mahkemelerin her türlü kararı gerekçeli olarak yazılır.” 141. maddenin gerekçesi ise şöyledir: “…Genellikle mahkeme kararlarına karşı kanun yolu açıktır. İlgilinin bu kanun yoluna başvurabilmesi için hakkındaki kararın gerekçesini bilmesi ve kanun yolu merciinde savunmasını bu gerekçeye göre yapabilmesi, inceleme merciin incelenmesinde de gerekçenin göz önüne alınması için kararın gerekçeli yazılması lazımdır.”
Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilerek 297/2 maddesinde anayasal hükme paralel olarak “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa ve 6100 sayılı Yasa Hükmü birlikte değerlendirildiğinde, mahkeme kararlarının içermesi gereken gerekçenin makul ve konuyla ilgili olması, yeterli açıklama içermesi, ileri sürülen tüm iddia ve itirazlara ayrı ve açık yanıt vermesi ve çelişki içermemesi gerekmektedir.
Karar gerekçesinin, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir.
Tarafların, dava yönünden neden haklı veya haksız olduklarını anlayabilmeleri ve kararın üst mahkemelerce hukuka uygunluk yönünden denetlenebilmesi için, kararın dayanaklarını açıkça ortaya koyan, dikkatle kaleme alınmış, şüpheye yer bırakmayan bir gerekçe bölümünün ve buna uygun bir hüküm fıkrasının bulunması zorunludur.
2. EMSAL KARARLAR AÇISINDAN TAZMİNAT DAVALARINDA GEREKÇELİ KARAR HAKKININ NİTELİKLERİ
Yargı kararlarına bakıldığında gerekçeli karar hakkı kapsamında birçok farklı ihlal iddiaları karşımıza çıkabilmektedir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişmekte ve aynı zamanda dava konusu olayın koşulları dikkate alınarak belirlenmektedir.
Yargıtay 4. HD., E. 2022/3700, K. 2022/15281, 23.11.2022 tarihli kararda taraflar arasındaki basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonunda; davanın kabulüne dair verilen 02.07.2020 günlü karar Yargıtayca incelenmiş olup davalıların 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 13. maddesine göre sorumlulukları bulunmadığından ötürü adı geçen davalılar hakkında davanın husumet yokluğundan reddi gerekirken manevi tazminattan sorumlu tutulmalarını doğru bulmamış, bozma nedeni yapmıştır. Bu kararda ilk derece mahkemesince davalıların varsa sorumluluklarının hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmadan davanın kabulüne karar verilmesi gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine açık bir örnektir.
Benzer başka bir kararda; Yargıtay 4.HD. E. 2021/25442, K. 2024/1909, 22.02.2024 tarihli kararıdır. Somut olayda taraflar arasındaki internet yayını yolu ile kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat ve kararın yayınlanması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince ise davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm tesisine, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay ise 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 3, 4, 5 ve 6 ncı maddelerine atıf yaparak içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı ve erişim sağlayıcının sorumlu olduğu ve sorumluluk esaslarının gösterildiği durumlardan bahsetmiş, dava konusu internet yayınları yönünden yönetim kurulu başkanı olan …’a husumet düşmediği ve hukuki sorumluluğunun bulunmadığı, pasif husumet yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, bu davalı yönünden de manevi tazminata karar verilmesi doğru görülmediğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı … yararına bozulmasına karar vermiştir.
Ankara BAM 25. HD. 2025/871 E. 2025/1339 K. 30.06.2025 tarihli kararda ise basın ve internet yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat isteğine ilişkin yargılama sonunda ilk derece mahkemesinin istinafa konu gerekçeli kararında; davaya konu yazıda geçen hangi söz ve ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu açıklanmadığı gibi, davalıların varsa sorumluluklarının hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığının açıkça ortaya konulmadığı, başka bir anlatımla kararın gerekçesinin maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olmadığı anlaşılmakla, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile kanun yolu denetimine uygun olmayan şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş olup karar kaldırılarak yeniden hüküm kurulması için ilk derece mahkemesine gönderilmiştir. Bu karar, gerekçenin nasıl olması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymuştur.
Emsal kararlardan da görüleceği üzere; gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte makul olmalıdır. Çünkü tarafların, dava açısından hukuk düzenince neden haklı ya da haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için, kararın usule uygun şekilde oluşturulmuş olması, bu bağlamda, hükmün neden o içerik ve kapsamda verildiğini açıkça ortaya koyan, ifadeleri dikkatle seçilmiş, kuşkuya yer vermeyen bir gerekçe bölümünün ve bu gerekçeyle uyumlu hüküm fıkralarının yer alması zorunludur.
Bahsettiğimiz emsal kararları da esas almak üzere gerekçeli kararın niteliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
i. Mantık kurallarına uygun olup makul gerekçe içermelidir.
ii. Kararda tarafların temel tezleri ortaya konularak tartışılmalı ve hüküm kurulurken bu tezlerin değerlendirildiği karardan anlaşılmalıdır.
iii. Dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymalıdır.
iv. Kanun yolu denetimine elverişli olmalıdır.
Bu niteliklere uygun olmayan bir karar HMK 353/1-a-6 maddesi gereği; Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle , Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davanın esası incelemeden karar kaldırılıp yeniden görülmesi için dosya kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapılmadan kesin olarak karar verilir.
Temyiz merciinde ise HMK 371/1-ç gereği, karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikleri bulunması sebebiyle Yargıtay temyiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozar.
Uygulamada birçok mahkemenin kararı gerekçeden yoksun verilmektedir. Oysaki gerekçenin, yargıcın tespit ettiği maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi üstlenmesi gerekmektedir. Kanun yolu denetiminde bu konu dile getirildiğinde mahkemenin ilk incelemeyi bu husustan yapması, usuli olarak kararı bozması gerekmektedir.
Özellikle taraflar ve avukatlara gerekçeli karar tebliğ edildiğinde, öncelikle kararın Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin ortaya koymuş olduğu temel mantık ve HMK 297, Anayasa 141’deki prensiplere uygun bir karar olup olmadığı, bu içerikleri ihtiva edip etmediği çerçevesinde karar incelenmeli, daha sonra bu çerçevede karar kanun yolu denetimine taşınırken öncelikle bu kriterler üzerinde gerekçeli karar hakkının ihlal edilip edilmediği, gerekçeli karar hakkı yönünden temel unsurların olup olmadığı itiraz gerekçesi yapılmalıdır.
Kaynakçalar
– Yargıtay 4. HD., E. 2022/3700, K. 2022/15281, 23.11.2022 T.
– Yargıtay 4.HD. E. 2021/25442, K. 2024/1909, 22.02.2024 T.
– Ankara BAM 25. HD. 2025/871 E. 2025/1339 K. 30.06.2025 T. Hukuki Haber




