I. GİRİŞ
Bilindiği üzere sorumluluk için salt hukuka aykırılık yeterli değildir. Kusur sorumluluğunda, sorumluluk için kusurun bulunması zorunludur.
Ancak konumuz açısından elatmada bulunanın mutlaka kasıtlı hareket etmesi zorunlu olmayıp, kusurlu olmasa dahi, eğer geçersiz bir hukuki nedene dayanıyorsa yani elatma fiili hukuka aykırı ise elatmanın önlenmesi istenebilir. Nitekim TMK’nın 683/2. maddesinde bu unsur “Malik… her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” şeklinde ifade edilmiştir. Elatmanın haksız olması ile kastedilen malikin elatmaya katlanma yükümlülüğünün bulunmamasıdır. Katlanma yükümlülüğünde malikin olumsuz yetkilerinin kısıtlanması, olumsuz yetkilerini kullanamaması söz konusudur. Bu yükümlülük nedeniyle malik bazı elatmaları hoş görmek zorunda kalır. Elatmaya engel olamaz. Olumsuz bir unsurdur. Bu unsur davalı içinse en önemli bir savunma imkânıdır. Çünkü elatmanın haksız olması davanın kabulü için zorunlu olup, ayni veya şahsi bir hakka dayanıyorsa veya kanundan kaynaklı bir elatma ise, haksız olma unsuru gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmelidir.
Yapılan elatmanın haksız olmadığı savunması çeşitli nedenlere dayanabilir. En başta gelenleri mülkiyet hakkının kanundan kaynaklanan bir nedenle sınırlanmasına ilişkin olan nedenlerdir. Bu nedenler kamu veya özel hukuktan kaynaklanabilir.
Yine malikin katlanma yükümlülüğü davalının bir ayni veya şahsi (nisbi) hakkından da kaynaklanabilir. Örneğin elatan davalının malik veya intifa hakkı sahibi ile olan kira ilişkisi yapılan elatmayı haksız olmaktan çıkaracaktır.
Ayrıca doğal olaylar sonucu oluşan elatmalarda (eğer bir kişinin kasıtlı veya taksirli hareketi ile birleşmemişse) haksızlık unsuru gerçekleşmediğinden elatmanın önlenmesi istenemez.
Önceki makalemde kanundan kaynaklanan mülkiyet hakkı sınırlamalarını yani bu yöndeki savunma vasıtalarını ele almıştık. Bu bölümde ise elatmanın malikin onayına dayalı olduğu, bu nedenle haksız olmadığı yönlü savunmayı ele alacağız.
II. MALİKİN ONAYI
Malik tarafından davalının kullanmasına onay verilmişse davalının bu süre içerisindeki kullanımı haksız elatma olarak değerlendirilemez. Bu onay açık bir beyanla olabileceği gibi, zımni yani ses çıkarmayarak da olabilir.
Bu durumda malik tarafından onaya dayalı olarak kullanan davalıya yapacağı bir ihtar ile onay geri alınabilir. İhtar sözlü veya yazılı olabilir. Noter aracılığı ile yapılacak ihtar ispat kolaylığı sağlar. 3091 s. Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun gereğince zilyetliğinin korunması için mülki idare amirlerine yapılan başvuru taşınmaz malikinin muvafakatinin geri alındığı anlamına gelir.
Ancak malik tarafından sözlü veya yazılı herhangi bir ihtar yapılmadan da elatmanın önlenmesi davası açılabilir. Çünkü dava açılması onayın geri alındığı anlamına gelir.
Taşınmazın kullanımına malikin onay verdiğinin davalı tarafça ispat edilmesi gerekir.
“… Mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız elatmanın önlenmesi, taşkınlığın giderilmesi, durdurulması için, elatmanın önlenmesi davası hakkı tanınmıştır.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki, Yasa hükmünde “haksız elatmadan” söz edilmiş olması karşısında, bütün bu davranışların haksız olması, davalının bir hakka dayanmaması gerekli ve yeterlidir.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacı taşınmazın kayıt maliki olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Davacı maliki olduğu konutu kullanması için dava dışı oğlu ve davalı gelinine tahsis etmiştir. Davalı ile birlikte davacının oğlu taşınmazı davacı malikin onayına dayalı olarak tasarruf etmişlerdir. Bu durumda davacı tarafından verilen onay devam ettiği sürece konutun davacının oğlu ve davalı tarafından kullanımının haksız olmadığı açıktır.
Bilindiği üzere elatmanın önlenmesi davasında husumetin taşınmazı haksız kullanana yöneltilmesi gereklidir. Eldeki davada her ne kadar davacı anne, taşınmazı bedelsiz olarak kullanmaları için dava dışı oğlu ve davalı gelinine vermişse de, dava dışı oğlunun: davalı karısı ile arasında görülmekte olan boşanma davası sırasında çekişmeli konutu terk etmiş olması ve halen ortak konutta oturan davalı geline karşı da ihtar çekerek eldeki davayı açması karşısında, artık davacının taşınmazın kullanımına dair verdiği muvafakatini geri aldığının kabulü gereklidir.
Öte yandan, taşınmaz malikinin üçüncü kişi olması nedeniyle taşınmazın aile konutu olarak kabulü mümkün olmadığı gibi taraflar arasında bir kira ilişkisi de bulunmamaktadır. Ayrıca, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olması davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemez.
Nitekim, aynı ilkeler HGK’nun 4.11.2009 gün ve 2009/1-401 E, 2009/473 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır.
O halde, davacı malik tarafından konutun kullanımı için onayın geri alınması karşısında davalının konutu kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez…”[1]
“… Davacıya ait taşınmaza davalının elattığı sabittir. Esasen, tarafların kabulü de bu yöndedir. Davacı, davalının kullanımına muvafakat etmiş olsa dahi, davanın açılması ile muvafakatini geri almıştır. Davalı bu yeri bahçe haline getirip değerini artırmış olsa bile davalının bu kişisel hakkı elatmanın önlenmesi davasına engel teşkil etmez. Dayalı söz konusu kişisel hak nedeniyle ayrı bir dava açabilir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken…”[2]
“… Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir. Davalı, kiracılık savunmasında bulunmuştur. Mahkemece, davalının savunması yerinde görülerek davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, davacı kayıt maliki olup, davalı ile aralarında akdi bir ilişkinin olmadığı da açıktır. Toplanan delillere göre, davalının taşınmazda davacının muvafakatine dayanarak oturduğunun ve muvafakatin 2.12.1994 tarihli ihtarname ile geri alındığının kabulü zorunludur. Öte yandan ihtarnamenin içeriğinde de yanlar arasında bir kira ilişkisinin varlığını gösteren bir ibareye veya kabule rastlanılmamıştır.
Hal böyle olunca, el atmanın önlenmesine… hükmedilmesi gerekirken…”[3]
“… Dava, şahsi hakka dayalı elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir…
Somut olaya gelince; davalıların beyanına göre dava konusu taşınmazın davacıların çalışanı olmaları nedeniyle kendilerine ücretsiz lojman olarak tahsis edildiği, dosya arasında bulunan belge ve bilgilerden dava konusu bağımsız bölümün davacı inşaat şirketine düştüğü anlaşılmaktadır. Mahkemece hem ecrimisil hem de diğer talepler yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de; intifadan men koşulları oluşmadığından ecrimisil talebinin reddi doğru olmakla birlikte yüklenicilerin bu davayı açmaları ile davalılara oturmaları için verdikleri muvafakat ortadan kalktığından davalıların dava konusu parseli kullanmaları haklı bir nedene dayanmamaktadır. Bu nedenle davanın müdahalenin men’i yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken…”[4]
“… Dava, mülkiyet hakkına dayalı elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişme konusu taşınmazın kargir ev ve avlu olarak davacı ve dava dışı oğlu adlarına paylı mülkiyet hükümlerine göre tapuda kayıtlı olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmamakla beraber taşınmaz üzerindeki alt katı değirmen, üst katı mesken olan binayı kullandığı anlaşılmaktadır.
Davacı, davaya konu taşınmaz üzerine değirmen açtığını, değirmene ilişkin kayıtların ise davalı olan oğlu adına yaptırdığını ancak davalının değirmenin kendisine ait olduğu iddiasında bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır. Davacı kayıt maliki olup, Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Taraflar arasında bir kira ilişkisi de bulunmamaktadır. Esasen davalının taşınmazı muvafakate dayalı olarak tasarruf ettiği dosya kapsamı ile sabittir. Ne var ki, dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığının kabulü gereklidir.
Hal böyle olunca, davalının çekişme konusu taşınmazda kayda ve mülkiyete dayalı bir hakkının bulunmadığı, taşınmaz üzerindeki muhdesatın ilgilisine şahsi hak tanıyacağı, bu durumda ayni hak niteliğinde olan mülkiyet hakkına üstünlük tanımak suretiyle davalının haksız müdahalesinin önlenmesine karar verilmesi gerekirken…”[5]
“… tarafların bildirdikleri tanıkların beyanlarından da sabit olduğu üzere davalının parsel üzerindeki ahırı davacının müsaadesi ile kullandığı anlaşıldığına göre dava tarihine kadar davacının davalıya bir ihtarname keşide etmediği, bir ikazda bulunmadığı da gözetildiğinde, davalının kullanımına iptal-tescil davası açılana kadar ses çıkarmayan davacının muvafakat ettiğinin ve muvafakatin o dava açılmakla geri alındığının kabulünde zorunluluk vardır…”[6]
“… Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davaya konu taşınmazın davacı adına kayıtlı bulunduğu, oğlu ve gelini olan davalıların taşınmazda davacının muvafakati ile oturdukları anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davacının kötüniyetli olduğu ve kötüniyetinin korunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, mülkiyet hakkına dayanarak eldeki davayı açtığına ve davayı açmakla davalıların taşınmazında oturmasına yönelik muvafakatini sona erdirdiğine göre, mülkiyet hakkına değer verilerek davanın kabul edilmesi yerine, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir…”[7]
Aydın Tekdoğan
Rechtsanwalt
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
2. Hukuk Dairesi Emekli Başkanı
>> ELATMANIN ÖNLENMESİ (MÜDAHALENİN MENİ) DAVASINDA ELATMANIN HAKSIZ OLMADIĞINA (MALİKİN KATLANMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN BULUNDUĞUNA) İLİŞKİN SAVUNMALAR: (1) ELATMANIN KANUNDAN KAYNAKLANDIĞI SAVUNMASI
————–
* Ayrıntılı bilgi için Tekdoğan A., Çaplı ve Komşu Taşınmaza Elatmanın Önlenmesi Temliken Tescil ve Tazminat Davaları, 2. Baskı, Seçkin Yayınevi, Eylül 2023, 1104 Sayfa
[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2010/1-218 K. 2010/251 T. 5.5.2010
[2] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2000/1-994 K. 2000/1060 T. 21.6.2000
[3] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1997/1-786 K. 1997/988 T. 26.11.1997
[4] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2016/3045 K. 2018/6391 T. 08.10.2018
[5] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2018/6252 K. 2018/15578 T. 12.09.2018
[6] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/5169 K. 2015/6356 T. 29.04.2015
[7] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/20239 K. 2014/18343 T. 25.11.2014
I. GİRİŞ
Bilindiği üzere sorumluluk için salt hukuka aykırılık yeterli değildir. Kusur sorumluluğunda, sorumluluk için kusurun bulunması zorunludur.
Ancak konumuz açısından elatmada bulunanın mutlaka kasıtlı hareket etmesi zorunlu olmayıp, kusurlu olmasa dahi, eğer geçersiz bir hukuki nedene dayanıyorsa yani elatma fiili hukuka aykırı ise elatmanın önlenmesi istenebilir. Nitekim TMK’nın 683/2. maddesinde bu unsur “Malik… her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” şeklinde ifade edilmiştir. Elatmanın haksız olması ile kastedilen malikin elatmaya katlanma yükümlülüğünün bulunmamasıdır. Katlanma yükümlülüğünde malikin olumsuz yetkilerinin kısıtlanması, olumsuz yetkilerini kullanamaması söz konusudur. Bu yükümlülük nedeniyle malik bazı elatmaları hoş görmek zorunda kalır. Elatmaya engel olamaz. Olumsuz bir unsurdur. Bu unsur davalı içinse en önemli bir savunma imkânıdır. Çünkü elatmanın haksız olması davanın kabulü için zorunlu olup, ayni veya şahsi bir hakka dayanıyorsa veya kanundan kaynaklı bir elatma ise, haksız olma unsuru gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmelidir.
Yapılan elatmanın haksız olmadığı savunması çeşitli nedenlere dayanabilir. En başta gelenleri mülkiyet hakkının kanundan kaynaklanan bir nedenle sınırlanmasına ilişkin olan nedenlerdir. Bu nedenler kamu veya özel hukuktan kaynaklanabilir.
Yine malikin katlanma yükümlülüğü davalının bir ayni veya şahsi (nisbi) hakkından da kaynaklanabilir. Örneğin elatan davalının malik veya intifa hakkı sahibi ile olan kira ilişkisi yapılan elatmayı haksız olmaktan çıkaracaktır.
Ayrıca doğal olaylar sonucu oluşan elatmalarda (eğer bir kişinin kasıtlı veya taksirli hareketi ile birleşmemişse) haksızlık unsuru gerçekleşmediğinden elatmanın önlenmesi istenemez.
Önceki makalemde kanundan kaynaklanan mülkiyet hakkı sınırlamalarını yani bu yöndeki savunma vasıtalarını ele almıştık. Bu bölümde ise elatmanın malikin onayına dayalı olduğu, bu nedenle haksız olmadığı yönlü savunmayı ele alacağız.
II. MALİKİN ONAYI
Malik tarafından davalının kullanmasına onay verilmişse davalının bu süre içerisindeki kullanımı haksız elatma olarak değerlendirilemez. Bu onay açık bir beyanla olabileceği gibi, zımni yani ses çıkarmayarak da olabilir.
Bu durumda malik tarafından onaya dayalı olarak kullanan davalıya yapacağı bir ihtar ile onay geri alınabilir. İhtar sözlü veya yazılı olabilir. Noter aracılığı ile yapılacak ihtar ispat kolaylığı sağlar. 3091 s. Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun gereğince zilyetliğinin korunması için mülki idare amirlerine yapılan başvuru taşınmaz malikinin muvafakatinin geri alındığı anlamına gelir.
Ancak malik tarafından sözlü veya yazılı herhangi bir ihtar yapılmadan da elatmanın önlenmesi davası açılabilir. Çünkü dava açılması onayın geri alındığı anlamına gelir.
Taşınmazın kullanımına malikin onay verdiğinin davalı tarafça ispat edilmesi gerekir.
“… Mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız elatmanın önlenmesi, taşkınlığın giderilmesi, durdurulması için, elatmanın önlenmesi davası hakkı tanınmıştır.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki, Yasa hükmünde “haksız elatmadan” söz edilmiş olması karşısında, bütün bu davranışların haksız olması, davalının bir hakka dayanmaması gerekli ve yeterlidir.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacı taşınmazın kayıt maliki olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Davacı maliki olduğu konutu kullanması için dava dışı oğlu ve davalı gelinine tahsis etmiştir. Davalı ile birlikte davacının oğlu taşınmazı davacı malikin onayına dayalı olarak tasarruf etmişlerdir. Bu durumda davacı tarafından verilen onay devam ettiği sürece konutun davacının oğlu ve davalı tarafından kullanımının haksız olmadığı açıktır.
Bilindiği üzere elatmanın önlenmesi davasında husumetin taşınmazı haksız kullanana yöneltilmesi gereklidir. Eldeki davada her ne kadar davacı anne, taşınmazı bedelsiz olarak kullanmaları için dava dışı oğlu ve davalı gelinine vermişse de, dava dışı oğlunun: davalı karısı ile arasında görülmekte olan boşanma davası sırasında çekişmeli konutu terk etmiş olması ve halen ortak konutta oturan davalı geline karşı da ihtar çekerek eldeki davayı açması karşısında, artık davacının taşınmazın kullanımına dair verdiği muvafakatini geri aldığının kabulü gereklidir.
Öte yandan, taşınmaz malikinin üçüncü kişi olması nedeniyle taşınmazın aile konutu olarak kabulü mümkün olmadığı gibi taraflar arasında bir kira ilişkisi de bulunmamaktadır. Ayrıca, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olması davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemez.
Nitekim, aynı ilkeler HGK’nun 4.11.2009 gün ve 2009/1-401 E, 2009/473 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır.
O halde, davacı malik tarafından konutun kullanımı için onayın geri alınması karşısında davalının konutu kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez…”[1]
“… Davacıya ait taşınmaza davalının elattığı sabittir. Esasen, tarafların kabulü de bu yöndedir. Davacı, davalının kullanımına muvafakat etmiş olsa dahi, davanın açılması ile muvafakatini geri almıştır. Davalı bu yeri bahçe haline getirip değerini artırmış olsa bile davalının bu kişisel hakkı elatmanın önlenmesi davasına engel teşkil etmez. Dayalı söz konusu kişisel hak nedeniyle ayrı bir dava açabilir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken…”[2]
“… Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir. Davalı, kiracılık savunmasında bulunmuştur. Mahkemece, davalının savunması yerinde görülerek davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, davacı kayıt maliki olup, davalı ile aralarında akdi bir ilişkinin olmadığı da açıktır. Toplanan delillere göre, davalının taşınmazda davacının muvafakatine dayanarak oturduğunun ve muvafakatin 2.12.1994 tarihli ihtarname ile geri alındığının kabulü zorunludur. Öte yandan ihtarnamenin içeriğinde de yanlar arasında bir kira ilişkisinin varlığını gösteren bir ibareye veya kabule rastlanılmamıştır.
Hal böyle olunca, el atmanın önlenmesine… hükmedilmesi gerekirken…”[3]
“… Dava, şahsi hakka dayalı elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir…
Somut olaya gelince; davalıların beyanına göre dava konusu taşınmazın davacıların çalışanı olmaları nedeniyle kendilerine ücretsiz lojman olarak tahsis edildiği, dosya arasında bulunan belge ve bilgilerden dava konusu bağımsız bölümün davacı inşaat şirketine düştüğü anlaşılmaktadır. Mahkemece hem ecrimisil hem de diğer talepler yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de; intifadan men koşulları oluşmadığından ecrimisil talebinin reddi doğru olmakla birlikte yüklenicilerin bu davayı açmaları ile davalılara oturmaları için verdikleri muvafakat ortadan kalktığından davalıların dava konusu parseli kullanmaları haklı bir nedene dayanmamaktadır. Bu nedenle davanın müdahalenin men’i yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken…”[4]
“… Dava, mülkiyet hakkına dayalı elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişme konusu taşınmazın kargir ev ve avlu olarak davacı ve dava dışı oğlu adlarına paylı mülkiyet hükümlerine göre tapuda kayıtlı olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmamakla beraber taşınmaz üzerindeki alt katı değirmen, üst katı mesken olan binayı kullandığı anlaşılmaktadır.
Davacı, davaya konu taşınmaz üzerine değirmen açtığını, değirmene ilişkin kayıtların ise davalı olan oğlu adına yaptırdığını ancak davalının değirmenin kendisine ait olduğu iddiasında bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava konusu edebileceği hüküm altına alınmıştır. Davacı kayıt maliki olup, Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Taraflar arasında bir kira ilişkisi de bulunmamaktadır. Esasen davalının taşınmazı muvafakate dayalı olarak tasarruf ettiği dosya kapsamı ile sabittir. Ne var ki, dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığının kabulü gereklidir.
Hal böyle olunca, davalının çekişme konusu taşınmazda kayda ve mülkiyete dayalı bir hakkının bulunmadığı, taşınmaz üzerindeki muhdesatın ilgilisine şahsi hak tanıyacağı, bu durumda ayni hak niteliğinde olan mülkiyet hakkına üstünlük tanımak suretiyle davalının haksız müdahalesinin önlenmesine karar verilmesi gerekirken…”[5]
“… tarafların bildirdikleri tanıkların beyanlarından da sabit olduğu üzere davalının parsel üzerindeki ahırı davacının müsaadesi ile kullandığı anlaşıldığına göre dava tarihine kadar davacının davalıya bir ihtarname keşide etmediği, bir ikazda bulunmadığı da gözetildiğinde, davalının kullanımına iptal-tescil davası açılana kadar ses çıkarmayan davacının muvafakat ettiğinin ve muvafakatin o dava açılmakla geri alındığının kabulünde zorunluluk vardır…”[6]
“… Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davaya konu taşınmazın davacı adına kayıtlı bulunduğu, oğlu ve gelini olan davalıların taşınmazda davacının muvafakati ile oturdukları anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davacının kötüniyetli olduğu ve kötüniyetinin korunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, mülkiyet hakkına dayanarak eldeki davayı açtığına ve davayı açmakla davalıların taşınmazında oturmasına yönelik muvafakatini sona erdirdiğine göre, mülkiyet hakkına değer verilerek davanın kabul edilmesi yerine, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir…”[7]
Aydın Tekdoğan
Rechtsanwalt
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
2. Hukuk Dairesi Emekli Başkanı
>> ELATMANIN ÖNLENMESİ (MÜDAHALENİN MENİ) DAVASINDA ELATMANIN HAKSIZ OLMADIĞINA (MALİKİN KATLANMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN BULUNDUĞUNA) İLİŞKİN SAVUNMALAR: (1) ELATMANIN KANUNDAN KAYNAKLANDIĞI SAVUNMASI
————–
* Ayrıntılı bilgi için Tekdoğan A., Çaplı ve Komşu Taşınmaza Elatmanın Önlenmesi Temliken Tescil ve Tazminat Davaları, 2. Baskı, Seçkin Yayınevi, Eylül 2023, 1104 Sayfa
[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2010/1-218 K. 2010/251 T. 5.5.2010
[2] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2000/1-994 K. 2000/1060 T. 21.6.2000
[3] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1997/1-786 K. 1997/988 T. 26.11.1997
[4] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2016/3045 K. 2018/6391 T. 08.10.2018
[5] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2018/6252 K. 2018/15578 T. 12.09.2018
[6] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/5169 K. 2015/6356 T. 29.04.2015
[7] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/20239 K. 2014/18343 T. 25.11.2014 Hukuki Haber
Haberin Alıntılandığı Kaynak: www.hukukihaber.net